GENCO GÜLAN BU SEFER ŞAMANİK BİR KİMLİKTE: KILIÇ-ADAM İSTANBUL’DA
Genco Gülan, Türkiye’de çağdaş sanatın önemli isimlerinden. Bunun nedenlerinden birisi birçok üretim formunu (medyayı) bir arada ya da ayrı ayrı kullanıyor olması. Bu niteliği ile sanatçı hem Dada, Sürrealizm gibi avangardın; Joseph Beuys, Nam June Paik, George Maciunas, Yoko Ono, Allan Kaprow gibi sanatçılarda billurlaşan neo-avangard dönemin izini süren bir yapıya sahiptir. Diğer bir neden ise Gülan tüm bu kullanımlarıyla ulusal ve uluslararası alanda farklı bağlamlar içinde sunuluyor ve bunlara olumlu reaksiyonlar alıyor. Böylece, kendisini sanatta tek bir ifade formu içerisinde kısıtlamayan sanatçı – Rönesans’tan bu yana sanatta ayrı ayrı disiplinler içerisinde (resim, heykel vb.) çalışmanın teşviki), daimi bir arayış içerisinde farklı mecralarda üretmeye devam etmektedir. Bu farklı mecralar tespiti önemli, çünkü Gülan geleneksel resim üretimini çağrıştıran yüzey çalışmaları, performans, video (ayrıca video heykel/video enstalasyon), internet çalışmaları ve fotoğraf gibi birçok alanda çalışmakta – Sanatçının son dönemde neon ışık kullanımı ile uğraştığını iletelim.
Sanatçıdaki bu tavır aslında modernizm ve post-modernizm döneminin belirli sanatçılarında izi sürülebilen bir yaklaşım. Vincent Van Gogh, meşhur, Theo’ya mektuplarında “…aramaktan vazgeçersem, işte o zaman yok olurum” (1880); “hiç durmadan arıyorum, mükemmele erişemiyorum. “Biliyorum, aradığımı buldum” demenin tam tersiydi bu söz” (1882) demekteyken, Fluxus sanatçılarından Ken Friedman 1960’lardaki sanat akımları ve pratiklerinden sonra “research art” (araştırma – ve böylece arama - sanatı) terimini ortaya atmıştı.
Genco Gülan, 11.Uluslararası İstanbul Bienali ve bienale paralel/kontra birçok serginin yer aldığı içinde bulunduğumuz süreçte, üç fotoğrafın sergi için seçildiği “Kılıç-Adam İstanbul’da” başlıklı bir foto-performans serisi ile Galeri Artist’te açılan karma sergide yer aldı. İstanbul’un farklı noktalarında üzerinde takım elbisesi ve başında kılıç balığı kafası ile performans fotoğrafları çekti. İstanbul içerisinde tercih ettiği noktalar ise tarihi yarımada ya da Beyoğlu gibi bir oranda tarihsel/tarihsel olarak algılanacak mekanlar değil; aksine Yeni İstanbul olarak adlandırılabilecek, yeni oluşan bölgeler oldu.
Sanatçının bir balığın gözünden dünyayı görme çalışması, birçok çalışmasında olduğu gibi, farklı bir ilham ile anlık bir yenilikten ortaya çıkmış, ama aynı zamanda bir evrimleşme sürecini de içermektedir. Sanatçının bir balık maskı ile olan deneyimleri 2005 yılında yaptığı bir seyahatinde Karayipler’de sahilde bulduğu bir nesne ile (buluntu –nesne; objet trouvé) başlar: Bir balığın yüz kısmının derisi. Balık Adam olarak isimlendirdiği bu seriye, daha sonra Kore’de (Seul), yerel dilde Gaori olarak adlandırılan vatoz kafası ile devam eder.
Bu konsepti geliştirmeyi sürdüren Gülan, bir kalkan balığı ile çektirdiği resimle Alexander Berg’in “One Shot İstanbul” projesine dahil olmuştur. Bu Gülan’ın aynı zamanda toplum ile iç içe ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan ele avuca gelmez yapısını göstermektedir. Şimdi tanık olduğumuz, bu sürecin dördüncü ayağı olan Kılıç-Adam serisine geçelim.
Kılıç – Adam serisi, bazı genel niteliklere sahip: Öncelikle, İstanbul’un modern (hatta yer yer post-modern) şehir hayatı yapılaşmaya devam ederken, görünmez hale gelen/getirilen bir süreci sorguluyor: Ekolojik sistem içerisinde deniz/balıklar ve bu sürecin getirdikleri/götürdükleri. Bir kıyı şehrinden gelmiş olarak (İzmir) denizle, suyla yakın bir ilişki içerisinde bulunan sanatçı, bu modernizasyon süreci içerisinde hayvanların ve bu çalışmasında özelde balıkların gözünden bunun nasıl göründüğünü deneyimlemeye çalışıyor. Çünkü bir zamanlar içine girilebilen, bu kirli olmayan İstanbul sahilleri artık içine girilemez olmuş, artık suyun kirlenmesi ile yüzyüze gelmiştir.
Gülan bu sorgulamasını şehrin farklı alanlarında oluşturuyor, sergide yer alan üç çalışmasında tespit edildiği bölgeler: Fonda köprünün göründüğü Hisar, Kılıç-Adam ile dikkat çeken bir simetri oluşturan cami minaresi ile Küçük Armutlu ve köprü üzerinde araçların arasında yer aldığı Uçaksavar. Bu bölgeler, İstanbul’a sonradan dahil olan, 1950’lerden bu yana özellikle İstanbul’a doğru yaygın olarak gerçekleştirilen iç göç sonucunda yapılaşan yerler. Kılıç-Adam işte bu bölgelere doğru araştırmaya çıkan bir varlık.
Bu çalışmalarında sanatçı siyah takım elbisesi ile yer alıyor. Bu temsil önemli ve çeşitli nedenlere sahip: İlk olarak sanatçı işlediği temaya dair ciddi bir duruşu, takım elbise ile elde ediyor, diğer bir deyişle performansın doğal özgürlük alanını kullanırken, enformasyon iletiminde mesajın birçok gönderge içerisinde yok olmamasını sağlıyor (her bir imgenin birbirini yok ettiği, çoklu imgelere sahip çalışmalarda bu imgelerin birbirlerini nötralize ettikleri unutulmamalıdır). Bu ciddiyeti sağlayan başka bir neden de, takım elbisenin siyah seçilmiş olması. İkincisi takım elbise modern zamanları temsil etmektedir ve şehrin dönüşümünde/hayatı dönüştürmesinde; iş ve sosyal hayatta takım elbisenin oynadığı rol önemlidir (Toplumda, post-modern zamanlarla bu yıkılmaya başlasa da, hala başat görünüm olarak takım elbise giymenin önemi erkek çocuklarına aşılanmakta, erkekler daha lisede takım elbise ve kravat takmaya başlamaktadır). Son olarak takım elbise, geçmişe bir göndermeye sahiptir: Neo-avangardın post-modern bir okuması olarak. Fluxus sanatçılarının bazıları performanslarında/konserlerinde takım elbise giymişlerdir. Fluxus’ın başat figürü George Maciunas, takım elbisesini melon bir şapka ile tamamlayarak (ve buna yer yer monokl kullanımını ekleyerek) 1960’larda bu ironiyi sorgularken, Dada’nın bir nevi emprezaryosu Tristan Tzara’ya referans vermiştir. Gülan da, bu sürecin çağdaş zamanlarda izdüşümünü yansıtıyor.
Seride gözlemlenen mask kullanımı (balık-maskı) ise hem bir korunmayı hem de bir içselleştirmeyi göstermektedir. Masklar, bir kimsenin kimliğini gizlemek için kullandığı objeler olarak görülürken (maskeli balolar, cadılar bayramı vs.); diğer yandan ritüel niteliklere sahip performanslarda ya da tiyatrolarda kullanılabilir (şaman ayinleri; Grek, Roma ve Japon tiyatroları temsilleri). Gülan’ın bu serisindeki kullanımının ise daha ziyade şamanistik bir ritüele yakın olduğu görülmektedir (Sanatçı farklı bağlamlarda daha önce de mask kullanımını deneyimlemişti, örneğin “Türk Heykeli’nin Rodin ile Tanışması” (2007).
Sanatçının arkasında bir cami ve minaresi ile yer aldığı fotoğrafta, Kılıç-Adam ile Minare beraber gökyüzüne uzanmaktadır. Gökselliği/göğe doğru olanı ileten duruşları, mitolojik/ilahi bir göndergeye sahiptir: Her şey sudan gelir – Miletos Okulu’ndan (Ionia) Thales'e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Balık ve minare, semavi dinler açısından da, ilahi referanslara sahiptirler: İncil’de Nikodimos’a cevabında Hz. İsa “Sana önemle belirtirim ki, insan sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın hükümranlığına giremez” derken (Yuhanna: 1-21: 5), Kuran’da “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık” (İnsan Suresi, A.2) ayeti yer almaktadır. Tabii, fondaki gökdelenlerin göğe doğru uzandıkları tespit edilebilir, ama bu yapılar yatay genişleme yerine (Gülan’ın dikey konumlanma(lar) yerine, yatay açılımları savunan bir sanatçı olduğu unutulmadan), dar alanda göğe doğru uzamayı temsil etmesi ile farklı bir toplumsal tabakalaşmayı temsil ederler.
Köprü üzerindeki çalışmasında Kılıç-Adam İstanbul’un iki kıtasını birbirine bağlayan köprünün üzerinde, araçların arasında yer alır. İçinde insanlar ile bir yere ulaşmaya çalışan araçlar ve Kılıç-Adam köprü üzerindedir. Burada araçların düzlem üzerinde yatay uzanımlarının aksine, Kılıç-Adam dikey doğrultuyu işaret eder. Bir an için, iş ya da başka bir edim için seyahat edenleri, arkadaki nakliyat kamyonun simgelediği gibi üretim/tüketim ilişkilerine hapsolan insanları göğe doğru bakmaya davet etmektedir.
Kılıç-Adam’ın köprüye doğru uzandığı yatay sunumu, serinin en etkileyici görünümlerinden. Burada modern şehir ve Kılıç Balığı artık iç içedir. Bu görünümü, Kılıç-Adam’ın suya olan bağlılığını iletirken, bir yandan da sivri ağzıyla köprünün görüntüsünü kesmektedir. Kılıç-Adam betonun üzerindedir (kompozisyonun yaklaşık %30’u); suya gitmek ister ve aynı anda görüntüsü diğer bir beton (köprüye) ve yeşilliklerin altındaki yapılar ile kesişir. Aslında yatay sunumu bu yanılsamayı sağlarken, Kılıç-Adam yine göğü işaret etmektedir. Ama bu sunum ile modern yaşamın simgesi (betonarme yüzey, binalar vs.), su, gökyüzü, yeşil alan iç içedir ve bunlar içerisinde Kılıç-Adam hem yaşamaya hem de insanları bu olgulara dikkat çekmeye çalışmaktadır.
Genco Gülan’ın çalışmalarında fotoğrafın önemli, vazgeçilmez bir yeri vardır ve sanatçı bunu sıklıkla röportajlarında, yazılarında belirtmektedir. Bazı sergilerinde, serilerinde fotoğraf sürecin temel kayıt malzemesi olarak kullanılmakta ya da bu serideki gibi bir foto-performans olarak melez bir form içerisinde yerini almaktadır. Ama, Gülan, ilk paragrafta belirttiğim gibi fotoğrafı yine de bütüncül bir sanat bakışının içerisinde gerektiği kadarı kullanır. Bu çalışması da, romantik fotoğraf görüntüsünden/romantik bir fotoğraf çekiminden ayrılarak, bir şamanik performans sürecinin kayıt altına alınması, melez üretimler ile kurgulanan bir sürecin enformasyonunu ileten bir mecra olarak okunabilmektedir. Tüm bu nitelikler, sanatçının hem çokluortam (multimedya) kullanımındaki ısrarının nedenini hem de malzemesi ne olursa olsun, arayışının her zaman “yenilik” olduğunu göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder