FEL-FELEK: Güncel Bir Sorgulama
14 yıldır Türkiye’de yaşayan Avusturyalı sanatçı Tina Fischer 7. kişisel sergisini 26 Mart’ta ‘Fel-felek’ başlığı altında Piramid Sanat’ta açtı. Figüratif dışavurumcu üslupta, tuval üzerine akrilik, yağlıboya ve suluboya, mürekkep tekniğinde ürettiği çalışmalarında, kültür gruplarının mitolojileri ile zamanımız savaş ve işgalleri arasındaki çelişkilerin iç içe geçtiği kurgulamalar görüldü.
Sanatçının yapıtlarında göç, kültürel mirasın yağmalanması yoluyla bilgi-iktidar ilişkisinin el değiştirmesi gibi konular dikkat çekiyor. Gerçi bu konular çağdaş sanatta farklı araçlarla çalışan sanatçılar tarafından da kullanılan konular, ama Fischer’ın doğrudan batının doğu topraklarında yürüttüğü mücadeleye dair “savaş” konusunu üretimlerinde vurgulaması, bu serginin cesur yanını oluşturuyor.
Fischer, sık ele alınmayan bir konu arayışından hareket etmekte ve bunu yaparken de, belki de günümüzde aşırı estetikleşen enstalasyon ve video art gibi çalışmaların aksine, geleneksel bir araç olarak resmi kullanıyor. Bu kullanım, iletişim ağı içerisinde çokça özümsenen çağdaş araçlar yerine, geleneksel bir formla vurucu bir etki yaratabilme olasılığı olarak da değerlendirilmeli.
Öte yandan Fischer’ın Türkiye’de son dönemde yükselen soyut sanat eğiliminin aksine, figüratif üslupta kalışı, bir “öteki” alan içerisinde yer alabilmesini sağlıyor. Dekoratif kaygılarla değil de, savaş ve işgal gibi temaların, Şükran Moral’ın performanslarında tanık olduğumuz gibi, doğrudan bir mesajla verilmesi, sanatçının piyasa kurgusu üzerinden hareket etmediğinin de bir göstergesi.
Yani, küratöryel ya da galeri odaklı bir kurgudan hareket edilmediği ortada. Ayrıca, Selma Gürbüz’ün ‘Güncel Arketip’ler sergisinde karşılaştığımız gibi, büyük boyutlu tuval kullanımı ile iş üretilmesinin aksine, Fischer ele aldığı konu ile ilgili kendisine ne kadar espas gerekliyse o kadarını kullanma yolunu seçmiş. Bu da farklılaştığı diğer bir alan olarak tespit edilmeli.
KÜLTÜR KAYBI
Fischer, sergi ile ilgili basında yer aldığı şekli ile, “Küreselleşmenin getirdiklerini ve iyice ortaya çıkan zengin-yoksul, gelişmiş ve gelişmemiş toplumsal yapıları üzerine çalışıyorum. Yarattığı boşluğu ve kültür kaybını, tarihsel sembollerle ve figürlerle karşılaştırıyorum. İmgeler tasarlayıp, uyguluyorum…” demişti. Bu söylemlerini, işlerinde görebilmek mümkün. Böylece, son dönemlerde bazı sergilerde hiç rastlanılmayan, tema-aktüel sergi uyumu yakalanıyor. Ayrıca, savaş konusunu içeren bir sergi oluşturmasının, günümüzde basın üzerinde kurulan baskılar da hesaba katıldığında, oldukça zor gelişmelerden geçtiği belli.
Sanatçının Avusturya Konsolosluğu’ndan istediği desteğin verilmediğini, bazı galerilerinde bu sergiyi açmaktan kaçındıklarını iletmeliyim. Oysa sanatın içerisinde her zaman politika vardır, sadece derecesi ya da tonu değişebilir. Son Bienal bu tartışmaların ekseninde yürümüştü. Fischer için, belki de söylenebilecek şey, mesajın direkt verilmesinin, veriyormuş gibi yapılmamasının yarattığı gerilim olarak değerlendirilmeli.
Sergide Fischer’ın 2008’den bu yana mitoloji ve modern zamanlar arasındaki sorgulamalarını görebilmek mümkün. Sanatçı sadece konu değil, araçsal olarak da sürekli bir arayışta, arama halinde. Resim, dans, moda, tasarım gibi disiplinler uğraştığı alanlar arasında.
Günümüz sanatçısının biraz da göçebe kimlik taşıyor olması olgusunu Fischer’ın hem biyografisinde hem de işlerinde görebilirsiniz. 27 Nisan’a kadar Piramid Sanat’ta (297 31 20).
Sanatçının yapıtlarında göç, kültürel mirasın yağmalanması yoluyla bilgi-iktidar ilişkisinin el değiştirmesi gibi konular dikkat çekiyor. Gerçi bu konular çağdaş sanatta farklı araçlarla çalışan sanatçılar tarafından da kullanılan konular, ama Fischer’ın doğrudan batının doğu topraklarında yürüttüğü mücadeleye dair “savaş” konusunu üretimlerinde vurgulaması, bu serginin cesur yanını oluşturuyor.
Fischer, sık ele alınmayan bir konu arayışından hareket etmekte ve bunu yaparken de, belki de günümüzde aşırı estetikleşen enstalasyon ve video art gibi çalışmaların aksine, geleneksel bir araç olarak resmi kullanıyor. Bu kullanım, iletişim ağı içerisinde çokça özümsenen çağdaş araçlar yerine, geleneksel bir formla vurucu bir etki yaratabilme olasılığı olarak da değerlendirilmeli.
Öte yandan Fischer’ın Türkiye’de son dönemde yükselen soyut sanat eğiliminin aksine, figüratif üslupta kalışı, bir “öteki” alan içerisinde yer alabilmesini sağlıyor. Dekoratif kaygılarla değil de, savaş ve işgal gibi temaların, Şükran Moral’ın performanslarında tanık olduğumuz gibi, doğrudan bir mesajla verilmesi, sanatçının piyasa kurgusu üzerinden hareket etmediğinin de bir göstergesi.
Yani, küratöryel ya da galeri odaklı bir kurgudan hareket edilmediği ortada. Ayrıca, Selma Gürbüz’ün ‘Güncel Arketip’ler sergisinde karşılaştığımız gibi, büyük boyutlu tuval kullanımı ile iş üretilmesinin aksine, Fischer ele aldığı konu ile ilgili kendisine ne kadar espas gerekliyse o kadarını kullanma yolunu seçmiş. Bu da farklılaştığı diğer bir alan olarak tespit edilmeli.
KÜLTÜR KAYBI
Fischer, sergi ile ilgili basında yer aldığı şekli ile, “Küreselleşmenin getirdiklerini ve iyice ortaya çıkan zengin-yoksul, gelişmiş ve gelişmemiş toplumsal yapıları üzerine çalışıyorum. Yarattığı boşluğu ve kültür kaybını, tarihsel sembollerle ve figürlerle karşılaştırıyorum. İmgeler tasarlayıp, uyguluyorum…” demişti. Bu söylemlerini, işlerinde görebilmek mümkün. Böylece, son dönemlerde bazı sergilerde hiç rastlanılmayan, tema-aktüel sergi uyumu yakalanıyor. Ayrıca, savaş konusunu içeren bir sergi oluşturmasının, günümüzde basın üzerinde kurulan baskılar da hesaba katıldığında, oldukça zor gelişmelerden geçtiği belli.
Sanatçının Avusturya Konsolosluğu’ndan istediği desteğin verilmediğini, bazı galerilerinde bu sergiyi açmaktan kaçındıklarını iletmeliyim. Oysa sanatın içerisinde her zaman politika vardır, sadece derecesi ya da tonu değişebilir. Son Bienal bu tartışmaların ekseninde yürümüştü. Fischer için, belki de söylenebilecek şey, mesajın direkt verilmesinin, veriyormuş gibi yapılmamasının yarattığı gerilim olarak değerlendirilmeli.
Sergide Fischer’ın 2008’den bu yana mitoloji ve modern zamanlar arasındaki sorgulamalarını görebilmek mümkün. Sanatçı sadece konu değil, araçsal olarak da sürekli bir arayışta, arama halinde. Resim, dans, moda, tasarım gibi disiplinler uğraştığı alanlar arasında.
Günümüz sanatçısının biraz da göçebe kimlik taşıyor olması olgusunu Fischer’ın hem biyografisinde hem de işlerinde görebilirsiniz. 27 Nisan’a kadar Piramid Sanat’ta (297 31 20).
Fırat ARAPOĞLU
(21 Nisan 2010 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlandı).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder