HEPİMİZ BİRAZ KÖTÜ ADAM DEĞİL MİYİZ?
Fırat Arapoğlu
Oda... Bir yapı içerisinde ayrıştırılabilen herhangi bir mekan ve iç duvarlar vasıtası ile diğer odalardan ya da sadece bir kapı vasıtasıyla dış duvarlarla birlikte çevreden ayrılan bir alan. İnsanı dış dünyanın tehlikelerinden koruyan, tekin bir savunma alanı olduğu kadar, dış dünyadan ve toplumdan izole eden, hapseden bir yapıya da sahip. Gündelik hayattaki en yakın örnekleri, oturma odası, çocuk odası, yatak odası vs. Peki “Bekleme Odası”, “Kırmızı Oda” ve “Kayıp Oda”, insanı hangi okumalara yönlendirebilir?
Çağrı Saray 14 Ocak günü “Hikayenin Kötü Adamı Benim” başlıklı altıncı kişisel sergisini, Cihangir’den ayrılan ve bundan sonra Tophane’de faaliyetlerine devam edecek olan Daire Tophane’de açtı. Serginin başlığı, incelikli bir biçimde izleyicisini yeni bir bağlam içerisine davet ederken, aslında Saray’ın “Bekleme Odası”, “Kırmızı Oda” ve “Kayıp Oda” başlıklı senaryolarından oluşan kurgusu, nihai formuna doğru adım adım bütünselleşiyor. Kurgunun üç bölüm olarak sondan başa doğru geliştiği, bu şekliyle de sanatçının çalışmasının neo-noir filmin başlıca örneklerinden Bryan Singer’ın 1995 tarihli “Olağan Şüpheliler”’ini andırdığı ileri sürülebilir. Nitekim 2004’ten bu yana sanatçının bu serisinde izlenen de, senaryolarda beklenen klasik izlek beklentisinin ters-yüz edilmesi.
Bekleme Odası...
Genellikle insanların katılmayı arzuladıkları etkinlik vakti gelene kadar bekledikleri birimlerdir bekleme odaları. Bunlar insanların toplu halde bekledikleri alanlar kadar (havaalanları, tren garları vb.) bireysel olanları da içerir (muayenehane/ofis vb.). Tabii aralarında gözden kaçırılmaması gereken temel bir fark var: Birisinde insanlara beklemeleri söylenir, diğerinde ise rızaları ile beklerler. Bu özel/kamusal arasındaki farktır, tabii küçük bir nüans da var: Nezarethanede de bekletilebilirsiniz!
Bu noktada Çağrı Saray, “Bekleme Odası” çalışmasını ilk kez 2008’de T. Melih Görgün ve Mürteza Fidan küratörlüğünde Siemens Sanat’ta gerçekleştirilen “Ambivalans Video” seçkisinde ve ardından da el yazımı senaryosu ve ana karakterin 1/1 stop – motion videosu ile birlikte 2009’da Apartman Projesi’nde sergilemişti. O enstalasyonlarda dikkatleri çeken ve bu serginin desenlerine de yansıyan en önemli unsur, Çağrı Saray’ın bazı çizimlerinde fotoğrafa dayalı çizimler üzerinden hareketle belleği görünür kılması gibi, kişisel geçmiş sorgulamasının, aynı zamanda içinde bulunulan toplum ve tarihiyle yüzleşebilme olasılığını da gündeme taşımasıydı.
Kırmızı Oda ve Kayıp Oda
Çağrı Saray’ın 2009 Mayıs’ında İstanbul Asmalımescit’teki ve 2007’de İzmir’de K2’deki “Kırmızı Oda”, 2010 Sanat Limanı’ndaki “Aramızdaki Mekân” ve Videoist’in Manzara Perspectives’de Unplugged sergisindeki “Kırmızı Oda: Sekans 30,31 ve 32” çalışmaları simultane düşünüldüğünde, sanatçının senaryo kurgusu/sunumundaki önemli diğer bir unsur daha tespit ediliyor: “eksiltme”. Saray, sürekli bilinçli bir eksiltme ile izleyicisinin karşısına çıkıyor. Ses, görüntü, senaryo vb. birisi mutlaka rolünden feragat etmekte.
Tüm hikayenin gerilimi kendisini en son “Kayıp Oda” bölümünde ve böylece Çağrı Saray’ın bu son sergisinde iyice ortaya koymakta. Senaryonun bu kısmından devam edelim: “Geriye sadece hatırladığın fotoğrafların çoğalmış, karışmış, deforme olmuş, çarpık görüntüleri kalacak (Christopher Nolan’ın 2000 tarihli “Memento” filmindeki kahramanı Leonard Shelby’nin (Guy Pearce) yaşadığı gerilime ve Paul Auster’ın “Yazı Odasında Yolculuklar” isimli romanındaki Bay Boş karakterine olan referanslara dikkat!)……bu bir akıl tutulması (amnezi)… Netliği bir kenara bırak! Unutma; hatırladıklarının tınısı ve uzun zaman geçse de damağında bıraktığı o tat önemli sadece.. Anlamı terk et. Aileni terk et. Hafızanı terk et!...Hatırlayamadıkların için pişmanlık duyma…”.
Hikayenin Kötü Adamı Benim!
Temsili sanki minimuma indiriyormuş gibi yapan Çağrı Saray, aslında sadece anlamın kendisini daha net ortaya koyabilmesi için ayıklama ya da eksiltme yapıyor. Diyalektik düşüncenin gereği olan tez+antitez=sentez formülasyonundaki aşamaları değil; aksine yapı-bozumu ve böylece eksiltme yöntemini, geniş ve kuramsal niteliklerini üzerinde taşıyarak, sunmakta. Senaryodan 15 desenin yer aldığı sergide, yer yer fotoğraflardan esinli sahnelerin hareket yanılsaması verecek bir biçimde fütüristik sunumlarının yanında, galerinin arka kısmında yer alan fotoğraf dizisi ve video, senaryonun cümlelerindeki “zamansallığı” tek tek kareler haline getirerek, aynı eksiltme yöntemi kullanmaya devam ediyor. Tüm bu çözümlemeler için sergide yer alan Çağrı Saray’ın el yazımı senaryosunu okumak ve yapı-bozuma bu şekilde girilmesi gerekli. Günümüz sanatındaki “hızlı tüketim” ve düpedüz arabesk-pop nitelikli “ironi” kullanımlarının getirdiği sanat eserini izlemeyip, tabiri caizse ırzına geçen yaklaşımların aksine Çağrı Saray; politik ve felsefi içerimleriyle bütünlüklü bir analiz sunuyor ve bulmaca çözümüne davet ediyor. 5 Şubat’a kadar Daire Tophane’de (212 252 52 59).
(18 Ocak 2011 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder