29 Mart 2010 Pazartesi


MODERNİTENİN DİKEY EKSENİ
Büyükçekmece Kervansaray Kültür Park’ta açılan sergide, 15 sanatçının sergi konsepti bağlamında enstalasyon, foto-enstalasyon, video-enstalasyon, video, resim, fotoğraf ve video çalışmaları yer alıyor.
Kavramsal çerçeveye geçmeden önce mekâna değinmek gerekirse, öncelikle, Büyükçekmece Kervansaray Kültür Park – diğer birçok tarihi mekân için olduğu gibi – farklı tasarımsal düzenlemeler gerektiren bir çağdaş sanat sergisi için uygun değil, ama tam bu noktada, sergilerde küratöryel müdahalenin önemini gösteren bir uygulamanın önemi görülebiliyor. Sanatçılardan Mehmet Kavukçu’nun iç-mekandaki ‘Kervansaray – Alan Kurgu’ yerleştirmesi, tarihi bir binadaki espas algısını derinleştirerek, hem kendi amacına ulaşıyor hem de bir çağdaş sanat sergisinin sunumu için gerekli altyapıyı hazırlıyor.
GÜZEL ARAYIŞI OLARAK ESTETİK

Sergi, izleyicisini görüntüsel olarak değil ama ‘sessel’ olarak Fatih Balcı’nın çalışması ile karşılıyor. Sanatçı ‘My Way’ isimli 2006 tarihli videosunda, Claude François'nın ‘Comme D'habitude’ eserinin İngilizce sözlü Paul Anka versiyonunu, yan flüt ve soprano eşliğinde bir çöplükte yorumlayan iki sanatçıyı videoya kaydetmiş. Arkada çöplük manzarası, müzik ve gökte uçuşan kuşlar sanattaki ‘güzel’ arayışı olarak estetiğin sorgulandığı karşıtlıkları sunuyor.
Maria Sezer’in ‘Be(n)zeme’ çalışması küçük bitki parçacıkları ile görünürde bir kalıp ile mekândaki bir düzlem üzerine yerleştirilmiş. Bu çalışma, ‘Taşınabilir Sanat’ta daha önce Müdahale – Müsamere’de sergilenen Evrim Özarslan’ın ‘Şekerden Yol’ çalışmasına referanslar verirken, aynı sanatçının videosu dil oyunlarını ele alıyor. Seyhan Boztepe ve Sibel Balcı’nın çalışmaları ise gündelik hayatın sanatın repertuarı içerisine girmesinin farklı önermeleri olarak okunabiliyor. Boztepe, 100x200 boyutlarındaki 5 devasa resimde farklı sınıf ve yapılardan insan görüntülerini mekânın galeri kısımlarına yerleştirmiş. Sibel Balcı ise ‘Temizlik’ çalışmasında, çamaşırlığa asılmış giyeceklerin arasında şehrin farklı görünümlerinden alınan çıktıları asarken, çamaşırlığın alt kısmından projeksiyon yansıtma ile perdede, şehir görüntülerini ve özel mekanı; diğer bir deyişle özel ve kamusal alanı dengeli bir biçimde yansıttığı ‘Süpürme’ videosu izlenebiliyor.
Kurucu Koçanoğlu’nun diken-imgeler enstalasyonu ve Şakir Gökçebağ’ın ay çekirdeklerini yüzeye monte ederek oluşturduğu ‘Salacak Manzarası’, minimal, ama, maksimum ifade gücüne sahip, birer fakir-sanat uygulaması olarak göze çarpıyor. Denizhan Özer, memleketi Hopa üzerinden yaptığı okumada, doğanın güzelliğine yapılan insani müdahale eleştirisini gündeme getiriyor. Örneğin ‘Hopa 2’ çalışmasında termik santrale bakan iki figür, olasılıkla ısı kirlenmesinin başlıca kahramanı olarak bu tesisin doğada yarattığı yıkımı gösteriyor gibi duruyorlar.
Gül Ilgaz, sergide, her daim olduğu gibi çok farklı malzemeleri yeni medyalar oluşturma bağlamında ustalıklı kullanımı ile sergiyi tematik olarak bütünleyen çalışmaları ile yer alıyor; özellikle ‘Dönüş’ fotoğrafları bu yargıyı destekler nitelikte. Hülya Küpçüoğlu ‘Güzel Ama’ isimli ikili çalışması ile popüler - ve küresel - “güzel” imgesinin çeşitlemesini ulusal ve evrensel olarak sunuyor: Evrensel olarak Angelina Jolie ve ulusal çapta Hülya Avşar. Her ikisinin de güzellikleri popüler kültür tarafından onaylanırken, ‘ama’ bağlacı doldurulması gereken boşlukları da işaret ediyor espas içerisinde. Serpil Karpar’ın 2010 tarihli kolaj çalışması çok-ortamlı (multimedial) bir çalışma olarak, ışıklandırmada ortaya çıkan kadın silueti ile dikkat çekerken, Coşkun Sami’nin ‘Ütopya’ başlıklı iki resmi ve onlara eşlik eden ‘Müteahhidin Rüyası’ animasyonu, kent planlamasının olmazsa olmazı modernitenin dikey eksenli yükselişinin göstergelerini sorgulamakta.
MODERN BURJUVA BİREY

Her sanatçıya değinemedim. Ama genel olarak şu yargıları belirtmek olası: Sergi küratörü Fatih Balcı’nın sergiye eşlik eden broşürde işaret ettiği gibi, sanat belli bir toplumsal yapı içinde ve bu yapı için (ve tarafından) üretilir; bu diyalektik bir süreçtir. Sanat, modernite öncesinde sanat eseri ya bir kült nesnesi olarak kolektif olarak üretiliyor ve alımlanıyordu ya da saray sanatı döneminde olduğu gibi bireysel üretiliyor ama yine kolektif alımlanıyordu. Modernitede ise bu ilişki değişmiştir. Sanat artık modern burjuva bireyinin kendi kavrayışının tasvirini vermektedir ve alımlanması ‘bireyseldir’. Bununla birlikte estetik de bu geçiş süreçlerinde dönüşüme uğramış, bir ‘güzellik’ bilimi olarak sorgulamalara hedef olmuştur; bu süreçle beraber sanatçılar ve sanat akımları sanattaki güzele saldırmaya başlamışlardır. Çünkü estetik içerisinde artık sadece yüce ve güzel değil, gülünç ve çirkin kavramları da vardır, diğer birçok kavramın varlığı gibi. Fatih Balcı bu problemlere işaret ederken ve günümüz sanatı/sanatçısının bu problemle uğraşması gerektiğini vurgularken oldukça haklıdır. Post-endüstriyel bir ekonomi politik ve post-modern süreç içerisinde sanatçı hedef kitleye nasıl ve hangi yöntemle ulaşacağını düşünmelidir; bugüne kadar sunulanlarla, buna gösterilen reaksiyonları da göz önüne alarak. Diğer bir deyişle geçmişle de hesaplaşarak. ‘Çok Güzel’ sergisi 31 Mart’a kadar bunun gibi soruları/sorgulamaları ortaya atan bir sergi olarak izleyicilerini bekleyecek.
FIRAT ARAPOĞLU
(16 Mart tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder