LA SAİSON VİDéO’DA TÜRKİYE’DEN 6 SANATÇI: GERİLİMLER
Altı sanatçı, toplumdaki gerilimleri sergiliyor. Görsel estetikten daha da fazlasıyla, izleyicileri ile direkt ‘iletişime’ geçen, hem estetik hem de toplumsal olguları içeren, sanat-yaşam birliğinin inancına dair çalışmalar bunlar
Video sanatının 1960’lardan bu yana yarattığı özgürlük alanı bugün dijital teknoloji çağı tarafından kapsanmış durumda. Halen bazı video sanatçılarının, risk almaktan kaçınarak denenmiş formülleri işlevsel görerek, konformist davrandıkları tespit edilebilirken, alanlararası (intermedial) çalışan video yapan sanatçıların ise bu konformizme düşmeyerek, kendilerine yeni bir mecra (medium) açmaya çalıştıklarına da şahit oluyoruz. Video’nun melez bir form oluşturmaya çalıştığı bu alanlardan birisi de İnternet.
La Saison Vidéo da, bu bağlamda Lille Cedex merkezli olarak, öğrencilerin, genç sanatçıların ve bilinen sanatçıların videolarını sergileyen, internet tabanlı bir proje. Ulusal ya da uluslararası ölçekli olarak, her yılın Şubat ve Haziran ayları arasında video- yapımı ve sunumuna dair, çoksesli bir sergileme yapısı sunmaya çalışıyorlar.
2009’un Haziran ve Temmuz aylarında Saison Vidéo’da “İklimler” başlıklı bir sergi yer almıştı Türkiye’den 7 sanatçının katılımı ile. Bu etkinliğin ardından ikincisi ise, Şubat ve Mart 2010 programı için Fransa’da Türk Mevsimi etkinliklerinin bir parçası olarak şu an gösterimde bulunuyor: Gerilimler. Projede seçkileri yer alan altı genç sanatçının, toplumsal yaşamda gözlemledikleri sosyal ve siyasal gerilimleri yansıttıkları çalışmalar bir arada sergileniyor.
Sanatçılardan Ali İbrahim Öcal, Geçtiğimiz yılın Haziran’ında 28. Akbank Günümüz Sanatçıları Sergisi ve Siemens Sanat’taki Sınırlar-Yörüngeler 06’da yer alan “Pound Along” çalışmasını, bu kez Saison Vidéo’da değerlendiriyor. Öcal’ın Türkiye Bayrağı’nın dalgalanmasını fondaki bir çiftetelli ezgisi ile vermesi, hem sanatçının gündelik olaylar içerisindeki bir oluşumu farklı bir estetikte sunmasını hem de kimlik ve farklılık konularını yansıtıyor. Öcal’ın çıkış noktasını, öncü sanatçılarda gözlemlenen bir yaklaşımla, bir kavramı/olguyu varolan bağlamından çıkartıp, farklı bir konsept içerisine yerleştirme denemesi olarak görebiliyoruz.
Fırat Bingöl’ün “Vacuum Cleaner”ı, ekranda yaşamını Kürtçe anlatmaya başlayan Orhan Aksoy’un (oynayan figürün), ekranın sağından uzatılan bir elektrikli süpürge borusu ile engellenmesi, tabiri caizse içeriğinin/düşüncelerinin boşaltılması eleştirisi üzerine kurulu. Çekimde oyuncunun arkasında yer alan duvardaki çatlaklar, siyasal gerilimleri yansıtan birer “harita” gibi görünüyor. Sanatçının diğer çalışması “Güven Oyunu”, dört tarafında birer figürün arasında kendisini onlara emanet eden bir kişinin oyunsal durumunu ele alıyor. Figür bu oyunun sonunda, üniformalı polislerin ellerinde olduğunu anladığında ise oyun bir kabusa dönüşmektedir. Gözler açılmakta ve artık bu gülünen bir oyun değil, çığlıkları içeren bir kötü rüya olarak tespit ediliyor.
‘SIKINTILARIN ORTAKLIĞI’
Mehmet Öğüt, galeriler/müzelerin “beyaz küpler” olarak kavramsallaştırılmasından türeterek geliştirdiği “siyah küp” projesinden bir kesit ile Akbank’taki seçkide video-enstalasyonuyla yer almıştı. Projenin birinci videosu ile yer alıyor bu seçkide. Bir polis ve göstericinin karşılıklı olarak birbirleri ile mücadele etmelerini ve ardından kıyafetlerini değiştirerek, yer değiştirmelerini işleyen bir çalışma ve aslında, kapitalist toplum içerisinde her iki tarafın çektiği sıkıntıların ortaklığını yansıtıyor. Çalışma, belli belirsiz kazananın sistem olduğunu iletirken, Öğüt’ün sorguladığı “güç” ve “öteki” kavramlarını içeriyor. Suat Öğüt’ün “Disco, Disco, Petrolium”u ise, çalışmadaki oyuncunun Kürtçe başlatıp, Türkçe bitirdiği bir fıkranın anlatılmasından oluşuyor. Petrolün bir enerji kaynağı olarak dünyadaki siyasal gerilimler ve geliştirilen sömürü politikalarında oynadığı başat rolü anlatıcının dilinden öğreniyorsunuz.
Deniz Gül’ün “Mama Stop! Kouen Debyuu” çalışması, bireyin toplumsal hayata geçişindeki bir nevi inisiyasyon töreninin simgesi. Annesi ile dışarı parka oynamaya çıkan çocuk (Kouen Debyuu bunu anlatan bir söz) kardeşleri ve annesinin salladıkları bir ipten atlamaktadır. Burada artık annesinin korumasından çıkmaktadır çocuk ve zıplama (sistemde çalışma) yolu ile yaşamın zorluklarına adapte olacak, sistemle baş etmeyi öğrenecektir. Fatma Çiftçi’nin 2006 tarihli “Düşen F16”sı Baudrillard’ın Körfez Savaşı’nın aslında hiç gerçekleşmediği tezini anımsatıyor.
Statik görüntüdeki figür gözlerinin önünde düşen F16’yı görmüyor ya da görse bile post-modernist bir kayıtsızlık halinde izliyor; toplumun edilgen halinin bir yansıması olarak. İkinci çalışması “Bir Zamanlar İstanbul” ise buluntu-film olarak başlattığı projesinden bir çıktı. 1970’lerin İstanbul’unu yansıtan görüntüler, eski Türk filmlerinin günümüzde klişeleşen yapıları ile sessiz film formunda verilirken, sanatçı, bu klişelerde yer alan ifadelerden hareketle, toplumsal yapıdaki değişimleri gözler önüne seriyor.
Günümüz güncel sanatında video sıklıkla kullanılan bir ifade biçimi. Bu sergi ile internet ve videonun kesişiminin kullanıldığı melez bir sunuma şahit olmaktayız. 1980’li yıllarda doğan altı sanatçı, toplumda var olan gerilimleri sergiliyorlar. Görsel estetikten daha da fazlasıyla, izleyicileri ile direkt “iletişime” geçen, hem estetik hem de toplumsal olguları içeren, sanat-yaşam birliğinin inancına dair çalışmalar bunlar. Bu niteliklere sahip olmaları, sanatçıların “paradigma” değişiminin önemine olan bakışlarını da gösteriyor. Video çalışmalarını mart ayının sonuna kadar www. http://www.olivierclasse.fr/serveur/saison_video/home_video.html adresinde izleyebilirsiniz.
FIRAT ARAPOĞLU
(Yazı, 8 Şubat 2010 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlamıştır.)