17 Haziran 2011 Cuma

İki Sergi Bir Bilanço: Kent ve Kadın



İki Sergi Bir Bilanço: Kent ve Kadın


Fırat ARAPOĞLU


Kent yaşamı, soylulaştırma projeleri, yıkım gibi konular güncel sanatın son yıllarda sıklıkla ele aldığı konuların başında geliyor; ki bazen imge doygunluğu yarattıkları bile söylenebilir. Öte yandan kadın kimliği ve/veya erkek-egemen bakışın eleştirisi de farklı bir kanal olarak yine sanatta içerik olarak kullanılmaya devam etmekte. Kente dair bütüncül mecralardan parçalı enstalasyonlara, manzaralardan dokümanter içeriklere kadar değişen kent sunumları ve kadın kimliğinin grafiti ve karikatür estetiğine dayalı olarak sunumu noktasında son dönemde açılan iki sergi dikkatleri çekiyor.


Farklı Bir Proje Olarak Yumuşak Şehir


Jonathan Raban’ın “Yumuşak Şehir” konsepti üzerinden hareket eden Nihan Çetinkaya’nın küratörlüğünü üstlendiği Alanistanbul’daki “Yumuşak Şehir” sergisi, 21 sanatçının katılımıyla çok-sesli ve çok-mekanlı bir platformda kurgulanan bir etkinlik olarak nefes aldıran bir yapıya sahip.


Sergi, kentin ulus-devlet söylemleri içerisinde bir tektipleştirme mekanı olarak değil de, merkezsizleşmenin, her tür etnik, dinsel, dilsel ya da cinsiyetsel farklılığın yaşamda yer alması ile kodların değiştiği bir yapının izdüşümlerini görünür kılmakta. Projenin kapalı ve açık alan olarak ikili sunumunun, kent yaşamının sanatın içerisine dahil edilerek sanat – hayat arasındaki çizginin flulaştırılması açısından oldukça etkili bir yöntemi kullandığı tespit edilebilir. Yeşim Akdeniz Graf’ın çalışmasının Tophane’de Depo’nun karşısındaki kahvede konumlandırılması, Sevil Tunaboylu’nun Tatar Beyi Caddesi üzerindeki sadece ön cephesi ayakta kalan bir binanın altı adet pencere boşluğuna yerleştirdiği eller ve ayaklar, yaşama inen ya da diğer bir deyişle giren sanat sunumları olarak projede dikkat çeken işler arasında.


Alanistanbul’da yer alan sergide dikkat çeken çalışmalar arasındaysa Nalan Yırtmaç’ın soylulaştırma projeleri kapsamında kent merkezinden merkez-dışı alanlara sürülmek istenen halkın yaşayacağı binalar üzerinden yaptığı toplumsal ayrış(tır)ma politikalarının eleştirisi, Pınar Öğrenci’nin Galata ve Boğazkesen Caddesi’ndeki dükkanların kartvizitlerinden oluşturduğu çalışmaları – ki Galata’ya ait olan kartvizitler kulenin formu verilerek oluşturulmuş durumda -, Neriman Polat’ın Manzara Perspectives’in galeri mekanına kurduğu Özdönüşüm Emlak yerleştirmesi. Neriman Polat’ın kurduğu emlakçıya fiyat sormaya gelenlerin olması, akıllara Vahit Tuna’nın Depo’daki kişisel sergisinde mekanın dış duvarına astığı SATILIK yazısına binaen binaya talip olanları getiriyor.


Projenin sergi katalogu başlı başına bir mecra olarak ayrı bir sergi biçiminde tasarlanıyor. Sanatçıların her birinin kendi sayfa tasarımlarını yapacakları katalogda ayrıca kent ve mimari üzerine alanında uzman isimlerin yazılarının yer alacağını da hatırlatalım. Yumuşak Şehir 18 Haziran’a kadar Alanistanbul’da ve projenin diğer alanlarında izlenebilir (0212 2920414).


Tuğba Sönmez’den Ademler ve Havvalar


Tuğba Sönmez geçmiş dönem çalışmalarını da kapsayacak bir biçimde Galeri Binyıl’da “Ademler ve Havvalar” başlığı altında kişisel sergi açtı. Çalışmalarında Jean Michel Basquiat ve Harun Antakyalı imgelerinin etkisi netlikle görülen Sönmez, fragmanter bir sunumdan hareketle amorf yüzler ve bedenleri resmediyor. Bazen jenital bölgeleri çapraz çizimlerle kapatarak erkek bakışı kodlaması ya da penisi bir yılan biçimine sokarak saldırganlığını deşifre etmesi göze çarpan unsurlardan.


Formları ve içerikleri konusunda farklı bir anlamsallığa uzanan Tuğba Sönmez, yakın dönem içerisinde çalışmaları takip edilmesi gereken isimlerden birisi olarak görülebilir. Resimleri Mersin’den İstanbul’a kadın ve erkek kimliklerinin inşası, birinin diğeri olmadan varolamayacağı “ötekilik” konumlanmaları gibi birçok konuda yeni yapıt okumalarına açık. 19 Haziran’a kadar Galeri Binyıl’da gezilebilir (0212 2403445).


(17 Haziran 2011 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlandı.)




Ukrayna'da Türk mevsimi


Fırat Arapoğlu

Ukrayna'da Türk Mevsimi


Türkiye Sanatı Tarihi’nin özellikle son dönemlerinden itibaren belirli sıklıkta düzenlenen heykel ya da resim sempozyumlarına şahit olunmakta. Hatta Türkiye’de düzenlenen etkinliklerin haricinde artık üniversitelerin ya da çeşitli diğer resmi kurumların yurtdışında da çeşitli organizasyonlara giriştikleri görülebiliyor. Bunun en son örneği Türkiye’den 100’ün üzerinde sanatçının ve Ukrayna Ressamlar Birliği’ne bağlı sanatçıların katıldıkları Odessa Birinci Uluslararası Sanat Sempozyumu’ydu. On günlük bir çalıştay, resim sergisi ve sempozyum bildirileriyle kompleks bir yapıda kurgulanan etkinlik, 15 – 25 Mayıs 2011 tarihleri arasında Ukrayna’nın Odessa şehrinde düzenlendi. İstanbul Kemerburga
Türkiye Sanatı Tarihi’nin özellikle son dönemlerinden itibaren belirli sıklıkta düzenlenen heykel ya da resim sempozyumlarına şahit olunmakta. Hatta Türkiye’de düzenlenen etkinliklerin haricinde artık üniversitelerin ya da çeşitli diğer resmi kurumların yurtdışında da çeşitli organizasyonlara giriştikleri görülebiliyor. Bunun en son örneği Türkiye’den 100’ün üzerinde sanatçının ve Ukrayna Ressamlar Birliği’ne bağlı sanatçıların katıldıkları Odessa Birinci Uluslararası Sanat Sempozyumu’ydu. On günlük bir çalıştay, resim sergisi ve sempozyum bildirileriyle kompleks bir yapıda kurgulanan etkinlik, 15 – 25 Mayıs 2011 tarihleri arasında Ukrayna’nın Odessa şehrinde düzenlendi. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ve Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görev yapan akademisyenler ve sanatçılardan oluşturulan kurullarla birlikte gerçekleştirilen organizasyonun temel amacı kültürlerarası bir etkileşim yaratabilmek ve bu bağlamda estetik bir dönüşüme imza atabilmekti.
Sempozyum başkanlığını İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bünyamin Özgültekin ve yardımcılığını Anatoly Kravcenko’nun üstlendiği etkinlik kapsamında, Odessa şehrinin Kobleva bölgesinde 10 gün boyunca kalan Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden sanatçılar ve akademisyenler, konseptin ve tekniğin serbest bırakıldığı bir biçimde yapıtlar ürettiler ve böylece bağımsız bir yaklaşımla Odessa’nın kendilerinde bıraktığı etkileri cisimleştirdiler.


Sempozyum ve Sergi
22 – 23 Mayıs tarihlerinde Odessa Doğu ve Batı Sanatları Müzesi’nde gerçekleştirilen Sanat ve Etkileşim başlıklı sempozyumda ise çeşitli başlıklar altında 50 kadar bildiri sunuldu. Açılış bildirisini “Sanat: Etki Alan ve Etki Veren” başlığı altında Prof. Dr. Ali Akay’ın sunduğu toplantıda sanatçı kimliği, sanat, sanat ve etkileşim gibi genel konulardan sanatta spesifik malzemelerin kullanımı ve yerel sanatlar ve onlara dair çeşitli unsurlara kadar değişen birçok olgu ele alındı.
Çalıştay sonunda ortaya çıkan yapıtlar aynı müzenin sergi salonunda 24 Mayıs’ta kamuoyunun beğenisine sunuldu. Geniş katılımlı, Türkiye ve Ukrayna medyasının takip ettiği sergi, aynı zamanda açılan Pictures of Viennese sergisi ile birlikte farklı bir birliktelik sağladı denilebilir. 100’ün üzerinde Türkiye’den sanatçının ve Ukraynalı sanatçıların işlerini kısa bir yazıda analiz etmek zor. Sergileme alanının kısıtlılığı işlerin çok fazla bir arada olmasına neden olmuştu, fakat etkinliğin temel amacı düşünüldüğünde bu konuyu şimdilik ötelemek gerekiyor. Geniş bir katılım ağının hedeflendiği ve bu bağlamda her kültür, yaş, cinsiyet gruplarından sanatçı ve akademisyenin yer aldığı etkinlikteki nicelik fazlalıklarını her şeye karşın olumlu yönden düşünebilmek de gerekiyor.



Sonuç Yerine…
Etkinlik sonucunda bilim ve sanat alanında tanınan ya da çok görünür olmayan isimlerin estetik üretimleri ve sempozyum bildirileriyle birlikte, akademik ve sanatsal deneyimlerin karşılıklı olarak alımlanabildiği bir platformun yaratıldığı görülebilmekte. Ukrayna ve Türkiye arasında bugüne kadar karşılıklı akademik veya sanatsal iletişimin fazlaca bulunmadığı açıkken, bu tip bir etkinliğin her şeyden önce en önemli yanı her iki kültürün birbirlerini yakından tanıyabilmelerine olanak sağlaması ve sanatçılarla akademisyenlerin bir diyaloga girebilmelerine vesile olabilmesi. Etkinliğe katıldığım 21 Mayıs tarihinden dönüş gününe kadar şahit olduğum diğer bir husus da, bu etkinlikte tanışan ve organizasyonel yapının çeşitli yanlarını birlikte deneyimleyen isimlerin bir arada vakit geçirebilmeleriydi. Bu tip etkinlikler İstanbul odaklı inşa edilen kültür, sanat ve akademi yaşamının çeperini az da olsa kırmaya yarayabiliyor. Eğer ileride bu etkinlik vesilesiyle bir arada olan sanatçılar ve akademisyenler birlikte farklı etkinliklere imza atarlarsa, her tür niteliğine karşın bu tip organizasyonların amacına ulaşmış olduğunu söyleyebilmek fazlasıyla mümkün. En nihayetinde sempozyum kelimesinin kökeni olan “symposion” da beraber içmek anlamına gelmiyor mu?

z Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ve Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görev yapan akademisyenler ve sanatçılardan oluşturulan kurullarla birlikte gerçekleştirilen organizasyonun temel amacı kültürlerarası bir etkileşim yaratabilmek ve bu bağlamda estetik bir dönüşüme imza atabilmekti.
Sempozyum başkanlığını İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bünyamin Özgültekin ve yardımcılığını Anatoly Kravcenko’nun üstlendiği etkinlik kapsamında, Odessa şehrinin Kobleva bölgesinde 10 gün boyunca kalan Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden sanatçılar ve akademisyenler, konseptin ve tekniğin serbest bırakıldığı bir biçimde yapıtlar ürettiler ve böylece bağımsız bir yaklaşımla Odessa’nın kendilerinde bıraktığı etkileri cisimleştirdiler.


Sempozyum ve Sergi
22 – 23 Mayıs tarihlerinde Odessa Doğu ve Batı Sanatları Müzesi’nde gerçekleştirilen Sanat ve Etkileşim başlıklı sempozyumda ise çeşitli başlıklar altında 50 kadar bildiri sunuldu. Açılış bildirisini “Sanat: Etki Alan ve Etki Veren” başlığı altında Prof. Dr. Ali Akay’ın sunduğu toplantıda sanatçı kimliği, sanat, sanat ve etkileşim gibi genel konulardan sanatta spesifik malzemelerin kullanımı ve yerel sanatlar ve onlara dair çeşitli unsurlara kadar değişen birçok olgu ele alındı.
Çalıştay sonunda ortaya çıkan yapıtlar aynı müzenin sergi salonunda 24 Mayıs’ta kamuoyunun beğenisine sunuldu. Geniş katılımlı, Türkiye ve Ukrayna medyasının takip ettiği sergi, aynı zamanda açılan Pictures of Viennese sergisi ile birlikte farklı bir birliktelik sağladı denilebilir. 100’ün üzerinde Türkiye’den sanatçının ve Ukraynalı sanatçıların işlerini kısa bir yazıda analiz etmek zor. Sergileme alanının kısıtlılığı işlerin çok fazla bir arada olmasına neden olmuştu, fakat etkinliğin temel amacı düşünüldüğünde bu konuyu şimdilik ötelemek gerekiyor. Geniş bir katılım ağının hedeflendiği ve bu bağlamda her kültür, yaş, cinsiyet gruplarından sanatçı ve akademisyenin yer aldığı etkinlikteki nicelik fazlalıklarını her şeye karşın olumlu yönden düşünebilmek de gerekiyor.



Sonuç Yerine…
Etkinlik sonucunda bilim ve sanat alanında tanınan ya da çok görünür olmayan isimlerin estetik üretimleri ve sempozyum bildirileriyle birlikte, akademik ve sanatsal deneyimlerin karşılıklı olarak alımlanabildiği bir platformun yaratıldığı görülebilmekte. Ukrayna ve Türkiye arasında bugüne kadar karşılıklı akademik veya sanatsal iletişimin fazlaca bulunmadığı açıkken, bu tip bir etkinliğin her şeyden önce en önemli yanı her iki kültürün birbirlerini yakından tanıyabilmelerine olanak sağlaması ve sanatçılarla akademisyenlerin bir diyaloga girebilmelerine vesile olabilmesi. Etkinliğe katıldığım 21 Mayıs tarihinden dönüş gününe kadar şahit olduğum diğer bir husus da, bu etkinlikte tanışan ve organizasyonel yapının çeşitli yanlarını birlikte deneyimleyen isimlerin bir arada vakit geçirebilmeleriydi. Bu tip etkinlikler İstanbul odaklı inşa edilen kültür, sanat ve akademi yaşamının çeperini az da olsa kırmaya yarayabiliyor. Eğer ileride bu etkinlik vesilesiyle bir arada olan sanatçılar ve akademisyenler birlikte farklı etkinliklere imza atarlarsa, her tür niteliğine karşın bu tip organizasyonların amacına ulaşmış olduğunu söyleyebilmek fazlasıyla mümkün. En nihayetinde sempozyum kelimesinin kökeni olan “symposion” da beraber içmek anlamına gelmiyor mu?

(30 Mayıs 2011 tarihli Eleştirel Kültür Online Ek'te yayınlandı.)


8 Mayıs 2011 Pazar

Macbeth! Ya Sev Ya Terket!



Macbeth! Ya Sev Ya Terket


Fırat Arapoğlu


En güzel kadının Kainat Güzeli unvanını alarak seçildiği an, kızın mutluluktan ağlaması ve seyircilerin coşkulu alkışlarıyla hafızalarda yer edinmiştir. Güncel sanatın daimi Kainat Güzeli, geçen yılki performanslarından birisinde jüri üyeleri ve organizasyon için teşekkür konuşmasına başlamış, ama bu teşekkür çığrından çıkarak yaşamındaki erkeklerin isimlerini saymasıyla devam etmişti. Kargart’da izleme şansı bulduğum Deniz Aygün Benba’nın “Fuat- Ali- Kemal- Harun- Burhan- Mehmet” isimli performansı böylece Türkiye’de protokol sıralarının yarattığı kaosu, anlamsızlığı verirken, izleyiciyi Cumhurbaşkanı’ndan Yüksek Öğrenim Kurumu Başkanı’na kadar geniş bir skalada unvanlar konusunda bilgilendirmekteydi. Tabii bütün bu “erkek” baş-kanların sunumuyla, toplumsal cinsiyet konusu irdelenmekte ve kamusal alanla özel yaşamın çizgileri aşındırılmaktaydı.
Deniz Aygün Benba’nın yarattığı karakter Kainat Güzeli bu kez karşımıza “Macbeth! Ya Sev Ya Terk Et” performansı ve bu performanstan fotoğrafların da yer aldığı bir kişisel sergi ile çıkıyor. Shakespeare’in bir hükümdarın katledilmesi ekseninde gelişen olaylar üzerinden kurguladığı oyununun diğer üç trajedisine göre daha kısa olması, doğal olarak performatif bir sunuma rahat adapte edilmesini sağlamış. Kainat Güzeli’nin Macbeth’i Duncan’ı öldürmesinden alıkoyuyormuş gibi yaparken, seyircinin derece derece kavradığı biçimde aslında sadece kendisini düşünüyor olması, iktidar hırsı kadar çağlar-üstü bir davranış kalıbı olarak “bencilliğin” göstergesini sunuyor. Böylece Lady Macbeth kılığındaki Kainat Güzeli’nin sloganları değer kazanmakta: “Macbeth! Kendini İyi Hisset, Haline Şükret, Bana Yardım Et, Kendine Bir İyilik Et, Go to Your Bed, Ya Sev Ya Terket”
BEDEN ÜZERİNDEN POLİTİKA
Mine Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen ve benim Galata Perform’da izleme şansı bulduğum performansın fotoğraflarını, Ditz Fejer’in objektifinden Mine Sanat Galerisi’nde görebilirsiniz. Bunların yanında, özellikle sanatçının iki önemli çalışması daha var. “Güzellik İftihar Edilecek Şeydir” kolajı, Matmazel Araksi Çetinyan ve Feriha Tevfik arasındaki bir çekişmeye sahne olan Türkiye’nin İlk Güzellik Yarışması üzerinden hikâyeleştirilirken, hem yapılan basın alıntıları hem de görselliği ile yakın dönem tarihine dair kadın bedeni üzerinden yürütülen ulus ve ulusal kimlik politikaları ile yüzleşebilmeye olanak sağlıyor. “Bikini Patlaması” ise, bikinin yaratılış hikâyesini özetliyor. Makine Mühendisi Louis Réard ve Jacques Heim tarafından tasarlanan iki parçalı mayo, adını Amerika Birleşik Devletleri’nin nükleer silah denemelerini yaptığı Pasifik Okyanusu’ndaki Bikini Mercan Adası’ndan alıyor. Réard tasarladığı mayonun sadece bir yaz önce Amerika’nın atom bombasının Japonya’da yarattığı etki kadar geniş bir etkiyi insanlar üzerinde yaratacağına inanmaktaydı. Bu şekliyle de kapitalist hırsın vardığı noktayı, Kainat Güzeli’nin Lady Macbeth’in ihtirası ile birlikte okuyabilirsiniz.
Kainat Güzeli büyük-anlatılar üzerine yaptığı yapı-bozumlar, modernist klişelerin güncelleştirmesi ve yorumlamasıyla her performansında farklı bir tasarım ve sunumla karşımızda. Son performansıyla “Şapşal Macbeth’i, Rahmetli Macbeth”i anmış olduk, bakalım gelecek performansta kimleri yad edeceğiz. Yarına kadar Mine Sanat Galerisi’nde (Tel: 0216 3851203)


(Birgün Gazetesi'nin 29 Nisan tarihli nüshasında yayınlanmıştır.)

17 Nisan 2011 Pazar



Sergi Exhibition


04-17 05 2011

Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür Çağrı Saray ve Rıfat Şahiner

Küratör: Fırat Arapoğlu


Please scroll down for English


Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı, bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.

Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?

Bu sorgulamalar ekseninde Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür Çağrı Saray ve Rıfat Şahiner ; Fırat Arapoğlu küratörlüğünde “ Re/DeJenerasyon” sergisinde 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium’da sanatseverlerle buluşacak. Etkinlik dahilinde 10 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı, bir proje olarak Yeni Anıt ekseninde Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve 14 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performans ve konuşması gerçekleştirilecek.

Re/DeGeneration

Regeneration… The replacement of decaying cells by multiplying cells by the same kind and the same value after the tissue loss in a living being. Certainly, this definition also indicates the following: A regenerative process is the result of a degenerative process. Within the compass of this issue handled in a very broad framework from medicine to computer software, from urban transformation to ecology, and from science to theology, the events evolve as follows: First, the structure enters a phase of decay and corrosion, however, exactly at that moment it starts to remove some negative elements out of its body. If this process becomes successful the “new” formation settles into the degenerated tissue and the degeneration-regeneration cycle is fulfilled.

In this context, the regenerative process is open to multiple readings in art: If art history is the history of “violating the limits”, then is it possible to claim that works produced around a theme continuously dealt with might degenerate the subject matter? Does art corrupt some images? Does that structure becomes degenerated/corrupted as a result of this, but gets injected into the system with a new proposition within a degenerated process and enters a regenerative process in contrast to that? And what if an ironic state of indifference is maintained, does the structure enters a state of inability to renew itself and carries a part of its “own destruction” within itself?

Starting out with these questions, artists Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür, Çağrı Saray and Rıfat Şahiner will meet with artlovers within the scope of “Re-De Rejeneration” curated by Fırat Arapoğlu between May, 4-17, 2011 at Sanatorium. The event will include the artist talk 10 May 17:00 p.m. as a project in pursuit of Yeni Anıt by Ferhat Satıcı “Doppler Effect: 2010 Offspace Odyssey” moderated by Can Ertaş, and the 14 May 17:00 p.m. performance by Orhan Cem Çetin “Don’t Talk, I’m Busy” moderated by Guido Casaretto.



25 Mart 2011 Cuma


Lojik, Etik ve Estetik Bilgi Bir arada: Ateşin Düştüğü Yer

Fırat ARAPOĞLU

Türkiye İnsan Hakları Vakfı 20. Yılı vesilesiyle ve “Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etme Projesi” kapsamında 9 Mart’ta “Ateşin Düştüğü Yer” başlıklı serginin açılışını gerçekleştirdi. Sergi kapsamında 131 sanatçı ve 14 katalog yazarı yer alıyor ve etkinlik sadece sergiyle de sınırlı değil, ayrıca sergiye paralel olarak seminerler ve belgesel film gösterimleri gerçekleştirilecek.

Ateşin Düştüğü Yer sergisinin amacı, basın bildirisinde net bir biçimde ortaya konulduğu gibi “insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal belleği canlı tutmak ve hakikatle yüzleşme sürecine katkıda bulunmak”. Böylece çok sayıda sanatçı, inisiyatif ya da oluşumun bir araya geldiği etkinlikte Erden Kosova’nın 14 Mart tarihli Radikal Gazetesi’ndeki röportajda belirttiği üzere “hem sanatsal ve politik olarak daha önce hiç yan yana gelmemiş, gelemeyecek insanlar bir arada sergide yer aldı”. Bu noktada sergide öbeklenen çeşitli konular etrafında farklı sınıflar, statüler, yaşlar ve yöntemlerden hareket eden isimler bulunuyor.

Sergide yer alan temalar arasında şunlar yer alıyor: Darbe, Militarizm, İdeoloji, Baskı, İkna Aygıtları, Kürt Sorunu ve Yansımaları, Kirli Savaş, Çocuklara Uygulanan Şiddet ve Çocukların Acıları, Dinsel, Etnik, Cinsiyetsel Her Türlü Kimliğe Dayalı Ayrımcılık, Göç, Bellek ve Travma, Direniş ve Hak Arama Yolları. Türkiye İnsan Hakları Vakfı yönetim kadrosundan Hürriyet Şener ve sanatçı Hakan Gürsoytrak’ın vakıf ve sanatçılar arasında kolektif bir edimin nasıl gerçekleştirilebileceği üzerine düşünmeleri, nihayetinde 100’ün üzerinde ismin bir araya gelmesiyle sonuçlandı ve bahsi geçen konuların cisimleştirileceği bir sergi şekillendirildi.

Projenin tamamıyla gönüllülük esasına dayalı olması, özerk bir yapının vurgulanabilmesine neden oldu; böylece ortaya çıkan bağımsız oluşum, sergileme mekanı olarak Depo’nun özverili desteği dışında vakfın ve tüm sanatçıların kendi imkanlarını kullanmasıyla biçimlendirildi. Sürecin kendisini organik olarak şekillendirmesi arzusunda herhangi bir küratöryel durum devreye sokulmadı, böylece geliştirilen konseptle alakasız olmamak kaydıyla destek vermek isteyen isimlerin dahil olduğu bir kolektif meydana getirildi.

Ateşin Düştüğü Yer klasik sanat eleştirisinin ve sanat tarihinin yapısal anlamda bir analiz geliştirmesinin lüzumsuz olduğu bir noktada konumlanıyor. Burası lojik, etik ve estetik bilginin iç içe geçtiği yer ve bu konumlanmayı modernizmin yarattığı fakirlik ve göçün; şiddete maruz bırakılan her tür kimliğin, toplumsal travmamızın görünür kılınmasının ve bunlara dair farkındalık yaratılmasının bir arzusu olarak özetlemek gerekli. Tüm sergilenen işler, yazılan yazılar, düzenlenen paneller ve gösterimlerde rol alan gönüllü isimler ve bu etkinliklere katılacak izleyiciler, toplumdaki “etik” rollerini somut bir biçimde gösterdiler ya da gösterecekler. Serginin adının konulması sürecinde Hakan Gürsoytrak’ın Ali Ekber Çiçek üzerinden önerdiği gibi “Acıya Göz Katacaklar”.

Belleğe dayalı çalışma, soykütük ve demokrasi ile birlikte travmanın çözümü için etkin bir yöntemdir. Tarihe gömülmek, unutturulmak istenen olgular ve olaylar bu biçimde gösterilebilir ve bu noktada toplumsal travmaya dikkat çekmek ve palyatif çözümleri reddetmek gerekiyor. Zira Hürriyet Şener’in ifade ettiği gibi travmalar bitirilmedikçe, tam bir iyileşmeden söz etmek olası değil. Ateşin Düştüğü Yer Depo’da 22 Nisan’a kadar izlenebilir; etkinliklerle ilgili detaylı bilgi için: www.atesindustuguyer.org

Katılımcılar


A77 Kolektifi,19 Ocak Kolektifi, Abdo, Ahmet Öğüt, Ali Bozan, anti-pop, Antonio Cosentino, Armağan Pekkaya, Arzu Aydın Deveci, Arzu Başaran, Aşkın Adan, Atıl Kunst, Aylin Kuryel, Azra Deniz Okyay, Banu Cennetoğlu, Barış Doğrusöz, Barış Eviz, BEKS, Berat Işık, Borga Kantürk, Buket Özsoy Güreli, Burak Arıkan, Burak Delier, Burak Karacan, Çağrı Saray, CANAN, Cemil Cahit Yavuz, Cengiz Tekin, Cins, Deniz Rona, Derya Sayın, Dilek Winchester, Dilşat Zulkadiroğlu, Eda Gecikmez, Elçin Ekinci, Emre Zeytinoğlu, Endam Acar, Ender Özkahraman, Erdağ Aksel, Erdal Duman, Erinç Seymen, Erkan Özgen, Erkin Gören, Esat Cavit Başak, Eşber Karayalçın, Evrim Özarslan, Extramücadele, Eyüp Öz, Fatih Pınar, Fatih Tan, Ferhat Özgür, Fikret Atay, Fulya Çetin, Gencer Yurttaş, Gülsün Karamustafa, Ha za vu zu / Hafriyat, Hakan Akçura, Hakan Gürsoytrak, Hale Tenger, Halil Altındere, Harald Naegeli, Harun Antakyalı, Helin Anahit, Huri Kiriş, İlhan Sayın, İnci Furni, İnsel İnal, İpek Duben, İrfan Önürmen, Itır Demir, Juan Botella Lucas, Kadir Çıtak, Kardelen Fincancı, Kemal Gökhan Gürses, Kemal Özen, Korkut Canpolat, Manuel Çıtak / Şebnem İşigüzel, Mehmet Ali Boran, Mehmet Çeper, Mehmet Fahracı, Mehtap Yücel, Memet Güreli, Mehmet Öğüt, Metin Üstündağ, Müge Akçakoca, Murat Akagündüz, Murat Başol, Murat Morova, Murat Tosyalı, Mürüvvet Türkyılmaz, Nalan Yırtmaç, Nancy Atakan, Nazım Ünal Yılmaz, Nazım Dikbaş, Neriman Polat, Nihan Çetinkaya, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Orhan Cem Çetin, Özgür Erkök, Özlem Demirtaş, Özlem Gök, RAD, Rafet Arslan, Selçuk Fergökçe, Selda Asal, Selim Bir sel, Şener Özmen, Şerif Kino, Serpil Odabaşı, Sevil Tunaboylu, Şaban Dayanan, Şevket Sönmez, Suat Öğüt, Süreyya Acar, Tan Cemal Genç, Tan Oral, Taner Güven, Tayfun Serttaş, Turgut Yüksel, Ümit Kıvanç, Vahit Tuna, Veysi Altay, Volkan Aslan, Yasemin Özcan Kaya, Yeşim Ağaoğlu, Yonca Saraçoğlu, Yücel Can, Zeren Göktan, Zeynep Özatalay, Zeyno Pekünlü.

Katalog Yazarları
Emre Zeytinoğlu, Erden Kosova, Eren Keskin, Fırat Arapoğlu, Mahmut Koyuncu, Murat Çelikkan, Nazan Üstündağ, Necmiye Alpay, Orhan Miroğlu, Öztürk Türkdoğan, Şebnem İşigüzel, Şebnem Korur Fincancı, Tanıl Bora, Ümit Kıvanç, Yıldırım Türker.

(25 Mart 2011 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.)

8 Mart 2011 Salı

Ateşin Düştüğü Yer/Where Fire Has Struck/BIRÎNDAR BI BIRÎNA XWE/ԿՐԱԿԻՆ ԻՆԿԱԾ ՏԷՂԸ


Ateşin Düştüğü Yer
Türkiye İnsan Hakları Vakfı 20. Yıl Sergisi

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 20. kuruluş yıldönümü dolayısıyla ve ‘Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etme Projesi’ kapsamında Depo’da geniş katılımlı bir etkinlikler dizisi düzenleniyor.

...Ateşin Düştüğü Yer, insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal belleği canlı tutmayı ve hakikatle yüzleşme sürecine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Gönüllülük esasında düzenlenen bu etkinlikler dizisi kapsamında bir sergi yer alacak, konu etrafında seminerler düzenlenecek, belgesel film gösterimi gerçekleştirilecek ve bir katalog yayınlanacak.

9 Mart 2011’de saat 18.30’da açılacak sergi, 10 Mart-22 Nisan 2011 tarihleri arasında izlenebilir.
Açılış: 9 Mart Çarşamba 2011, 18:30

Where Fire Has Struck

An Exhibition on the 20th Anniversary of the Human

Rights Foundation of Turkey

Where Fire Has Struck is a series of events organized on the occasion of the 20th anniversary of the Human Rights Foundation of Turkey and as part of the Project ‘Dealing With Continuing Social Trauma.’

The events have been organized with the purpose of raising awareness regarding human rights violations in social memory and contributing to the process of confronting the truth. The series of events, realized on a voluntary basis, includes an exhibition, several seminars, a documentary film program and the publication of a catalogue. The exhibition opens on 9

March 2011 at 6.30 pm, and may be visited from 10 March to 22 April.

Where Fire Has Struck

10 March-22 April 2011

Depo

Tophane-Istanbul

BIRÎNDAR BI BIRÎNA XWE

Pêşangeha Weqfa Mafên Mirovan A Tirkiyeyê ya Salvegera 20’emîn

Bi boneya 20’emîn salvegera Weqfa Mafên Mirovan A Tirkiyeyê û di çarçoveya “Projeya Çareserkirina Travmayên Civakî yên ku Didomin” li Depoyê em ê rêzeçalakiyên bi beşdariyeke berfireh li dar bixin. Armanca BIRÎNDAR BI BIRÎNA XWE zindîhiştina bîra civakî ya der barê binpêkirinên mafên mirovan de û beşdariya pêvajoya rûbirûbûna rastiyan e. Ev çalakî li gor bidiliyê tên lidarxistin. Di çarçoveya van çalakiyan de, dê pêşangehek bê lidarxistin, dê di der barê mijarê de semîner bên lidarxistin, dê pêşandana belgefîlman pêk bê û dê pirtûkçeyek bê weşandin.

Pêşangeh dê 9’ê Adara 2011’an saet di 18.30’yan de li dar bikeve û di navbera 10’ê Adarê û 22’ê Nîsana 2011’an de vekirî be.

BIRÎNDAR BI BIRÎNA XWE

10 Adar-22 Avrêl 2011

Depo

Tophane-Stenbol

ԿՐԱԿԻՆ ԻՆԿԱԾ ՏԷՂԸ

Թրքական Մարդկային Իրաւունքներռւ Հաստատութեան 20. Տարւոյ ցուցահանդէս.

Թրքական մարդկային իրաւունքներու Հաստատութեան 20. տարեդարձի եւ հաւաքականութեան աղետներու դէմ պայքարելու ծրագրին փովանդակութեան ՙՏէփօ՚ի մէջ լայն տարածութեամբ գործունեութեան շարքեր տեղի կ՛ունենայ:

“Կրակին Ինկած Տեղ” նպատակն է, մարդկային իրաւունքներու խանգարման նիւթերու շուրջ հաւաքականութեան ուշադրութիւնը գրաւել, անմոռանալի դարձնել, միշտ արթուն պահել, մարդոց հանդէպ կատարուած անիրաւութիւններ.

Այս նիւթերու շուրջ ցուցահանդէսներ, հաւաքոյթներ, վաւերական շարժանկարներ, գրքոյկ մը պիտի հրատարակուի. Ձուցահանդէսը պիտի սկսի 9 Մարտ 2011, ժամը 18.30’ ին.

Կրակին Ինկած Տեղ

10 Մարտ – 22 Ապրիլ 2011

Տէփօ

Թօփհանէ – Իսթանպուլ

Katalog Yazarları

Emre Zeytinoğlu
Erden Kosova
Eren Keskin
Fırat Arapoğlu
Mahmut Koyuncu
Murat Çelikkan
Nazan Üstündağ
Necmiye Alpay
Orhan Miroğlu
Öztürk Türkdoğan
Şebnem İşigüzel
Şebnem Korur Fincancı
Tanıl Bora
Ümit Kıvanç
Yıldırım Türker

Sergi Katılımcıları

A77 Kolektifi
19 Ocak Kolektifi
Abdo
Ahmet Öğüt
Ali Bozan
anti-pop
Antonio Cosentino
Armağan Pekkaya
Arzu Aydın Deveci
Arzu Başaran
Aşkın Adan
Atıl Kunst
Aylin Kuryel
Azra Deniz Okyay
Banu Cennetoğlu
Barış Doğrusöz
Barış Eviz
BEKS
Berat Işık
Borga Kantürk
Buket Özsoy Güreli
Burak Arıkan
Burak Delier
Burak Karacan
Çağrı Saray
CANAN
Cemil Cahit Yavuz
Cengiz Tekin
Cins
Deniz Rona
Derya Sayın
Dilek Winchester
Dilşat Zulkadiroğlu
Eda Gecikmez
Elçin Ekinci
Emre Zeytinoğlu
Endam Acar
Ender Özkahraman
Erdağ Aksel
Erdal Duman
Erinç Seymen
Erkan Özgen
Erkin Gören
Esat Cavit Başak
Eşber Karayalçın
Evrim Özarslan
Extramücadele
Eyüp Öz
Fatih Pınar
Fatih Tan
Ferhat Özgür
Fikret Atay
Fulya Çetin
Gencer Yurttaş
Gülsün Karamustafa
Ha za vu zu / Hafriyat
Hakan Akçura
Hakan Gürsoytrak
Hale Tenger
Halil Altındere
Harald Naegeli
Harun Antakyalı
Helin Anahit
Huri Kiriş
İlhan Sayın
İnci Furni
İnsel İnal
İpek Duben
İrfan Önürmen
Itır Demir
Juan Botella Lucas
Kadir Çıtak
Kardelen Fincancı
Kemal Gökhan Gürses
Kemal Özen
Korkut Canpolat
Manuel Çıtak / Şebnem İşigüzel
Mehmet Ali Boran
Mehmet Çeper
Mehmet Fahracı
Mehtap Yücel
Memet Güreli
Mehmet Öğüt
Metin Üstündağ
Müge Akçakoca
Murat Akagündüz
Murat Başol
Murat Morova
Murat Tosyalı
Mürüvvet Türkyılmaz
Nalan Yırtmaç
Nancy Atakan
Nazım Ünal Yılmaz
Nazım Hikmet Richard Dikbaş
Neriman Polat
Nihan Çetinkaya
Nurcan Gündoğan
Oda Projesi
Orhan Cem Çetin
Özgür Erkök
Özlem Demirtaş
Özlem Gök
RȦD
Rafet Arslan
Selçuk Fergökçe
Selda Asal
Selim Birsel
Şener Özmen
Şerif Kino
Serpil Odabaşı
Sevil Tunaboylu
Şaban Dayanan
Şevket Sönmez
Suat Öğüt
Süreyya Acar
Tan Cemal Genç
Tan Oral
Taner Güven
Tayfun Serttaş
Turgut Yüksel
Ümit Kıvanç
Vahit Tuna
Veysi Altay
Volkan Aslan
Yasemin Özcan Kaya
Yeşim Ağaoğlu
Yonca Saraçoğlu
Yücel Can
Zeren Göktan
Zeynep Özatalay
Zeyno Pekünlü

1 Mart 2011 Salı


OKUNAN PORTRELER YA DA PORTREYİ OKUMAK!

Fırat Arapoğlu

Abdülmecid’ten Ömer Uluç’a, Feyhaman Duran’dan Nazlı Ecevit’e 78 ressamın yapıtı ile geçen ay Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde Erkan Doğanay küratörlüğünde açılan “Suretten Surete: Osman Hamdi Bey’den Günümüze Portre Örnekleri” sergisi, portrelerin üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra edindiği kavramsallığa odaklanıyor. UNESCO etkinlikleri kapsamında, Türkiye müzeciliği ve arkeoloji/sanat tarihinin babası sayılan Osman Hamdi Bey’in 100. Ölüm yılı etkinlikleri kapsamında düzenlenen sergide 17 koleksiyon ve 30 sanatçının arşivinden toplanan tablolar bulunuyor.

Sanat tarihinin temel metodolojisi sanat yapıtlarını tanımlamak, biçimsel olarak kategorize etmek ve kronolojik olarak periyodize etmek. İlerlemeci tarih anlayışının bu yaklaşımının karşısında son dönemlerin küratörleri aksine belirli bir “bağlam” üzerinden hareket ediyorlar. Suretten Surete sergisinde yer alan portreler, bir kronolojinin aksine dört başlık altında temalandırılmış: Ressam Portreleri, Portredeki Sanatçı, Yakın Portreler ve Uzaktaki Yakınlar. İlk tema içerisinde 17, ikincisinde 12, üçüncüsünde 9 ve sonuncusunda 40 portre yer alıyor. Cennet Kültür ve Sanat Merkezi ve 2010 AKB Kültür Başkenti Projeleri’nin gerçekleştirildiği diğer kültür merkezleri açıkça gösterdiği biçimiyle video, enstalasyon gibi mekana özgü işlerin pek uygun olmadığı mekanlar, ama yeterli paravanlar ve panolar iyi bir tasarımla kullanıldığında bu tip sergilerde iyi sonuç verebiliyor.

Portreler…

Portreler tarihsel kişilikleri ya da yakın çevreleri resimleyebilir ve kişiler resmi ya da sivil kıyafet içerisinde, ayakta, oturarak vs. resmedilir. Nazmi Ziya Güran’ın “Feyhaman Duran Portresi”ndeki gibi cepheden ressamına (izleyicisine) bakabileceği gibi, Hikmet Onat’ın “Edibe Onat” portresinde olduğu gibi ¾ duruşla profilden ya da Avni Arbaş’ın “Balıkçısı”nda olduğu gibi tam profilden ele alınması mümkün olmakta. İlk aşamada portredeki figür izleyicisini delip geçen bakışlarla ileriye bakarken, ikincisi çok daha farklı olarak izleyicisini umursamaksızın uzaklara bakar ve burada bir idealist vurgudan söz edilebilir. Zira, böylece cepheden bir portre karşısında “bakan” olan figür, artık burada “bakılan” olmaktadır. Son olarak tam profil resimler izleyici ile hatta espastaki diğer nesnelerin çoğu ile herhangi bir ilişkiye girmeden, tuvali deler geçerler. Burada izleyicinin hayal dünyasının tamamen özgür bırakıldığı savlanabilir.

Sonsöz..

78 tuvali kısa bir yazı içerisinde değerlendirmek zor, fakat 1982’de Galeri Baraz’ın açtığı “Türk Resminde Figür ve Portre”, 1996 tarihli “Türk Resminde Otoportre” ve 1999 tarihli “Sanatçı Portreleri” sergileri belirli bir geleneksellik üzerinden portrenin kavramsallaştırıldığı bir sergi ile karşılaşıldığını görmekteyiz. Ahmet Merey Koleksiyonu’nun İstanbul Sanat Fuarı’ndaki temsilinin ardından hemen burada da sıklıkla karşımıza çıkmasıyla – bu sergi için 22 yapıt – aynı koleksiyonun peş peşe meşrulaştırılması da dikkatlerden kaçmıyor. Son olarak, figürasyona dönüşün netlikle gözlemlendiği ve piyasadaki bazı isimlerin figüratif resimler stoklamaya başladığı bu süreçte sergi izlenilmeyi fazlasıyla hak ediyor. 16 Mart’a kadar Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde (CKSM).

Bu ay:

Apartman Projesi, 23 Şubat – 16 Mart tarihleri arasında Tayfun Serttaş’ın “Terzinin Hayali” isimli yeni kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.Apartman Projesi, 23 Şubat – 16 Mart tarihleri arasında Tayfun Serttaş’ın “Terzinin Hayali” isimli yeni kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.Apartman Projesi, 23 Şubat – 16 Mart tarihleri arasında Tayfun Serttaş’ın “Terzinin Hayali” isimli yeni kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.Tayfun Serttaş’ın yeni kişisel sergisi “Terzinin Hayali” 16 Mart’a kadar Apartman Projesi’nde.

31 sanatçının işleri ve 14 yazarın da katalog yazılarıyla destek olduğu sergileriyle farklı bir formda tekrar karşımıza çıkan Yaygara İnisiyatifi, Baudelaire’den alıntıladıkları “Doğa Cennetser Kent Cehennemdir” başlıklı etkinlikle 11 Nisan’a kadar Ankara Cer Modern’de.

Ali Mete Sancaktaroğlu ilk kişisel sergisi “Gördüğüne İnanma!” (Defter Sergisi/Defter Kazıyıcılar Kooperatifi” ile 9 Mart’a kadar KargArt’ta. Apartman Projesi, 23 Şubat – 16 Mart tarihleri arasında Tayfun Serttaş’ın “Terzinin Hayali” isimli yeni kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.

(1 Mart 2011 tarihli Birgün Gazetesi Eleştirel Kültür Eki "EK"de yayınlanmıştır.)