20 Nisan 2012 Cuma


ELGİZ ÇAĞDAŞ SANAT MÜZESİ İLE İLGİLİ OLARAK “MÜZE İÇİNDE BİR MÜZE” PROJE SERGİSİ KAPSAMINDA YAŞANANLARA DAİR BİLGİLENDİRME

Merhabalar,

5 Nisan 2012 tarihinde Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde açılışı gerçekleştirilen, küratörlüğünü üstlendiğim ve 12 sanatçı arkadaşımla realize ettiğimiz “Müze içinde bir Müze” Proje Sergisi dahilinde yaşanan süreç ve şu anki aktüel duruma dair bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz:

a) Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi'nin, daha serginin kurulumu aşamasından itibaren "size mekan sağlıyoruz", “müzede sergi açıyorsunuz” şeklinde, sanki müze mekanını"lütfeder” yaklaşımdaki söylemleri tüm süreç boyunca üzerimizde hissettirilmiştir. Proje küratörünün onayı alınmadan basınla paylaşılan ilk bültende serginin "Proje Odaları"nda açılacağı lanse edilmiş - halbuki sergi görüleceği üzere "müze"içindedir -, sanatçılardan birisinin ismi bültende çıkmamış ve küratör"genç küratör" ibaresi kullanılarak, serginin asıl söylemi bir tür"amatör" diskur içerisine çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra küratör ve sanatçı ekibinin itirazları ile müze bir basın bültenini tekrar hazırlamış,“düzeltilmiş bülten” ibaresini kullanmadan, "hatırlatma" başlığı altında bu konuları düzeltmiştir. Bazı internet sitelerinde ve basılı yayınlarda yer alan bu bültenlerden bazıları bizatihi küratör tarafından editörlere yazı yazılarak düzeltilmiştir.

b) Elif Öner'in“Hysteria” çalışması ile ilgili, sergi açılışından sonraki gün (6 Nisan 2012) değilişin, bilgisayarın bile mekanda bulunmadığına dair bir duyum alınmıştır. Proje küratörü işe müdahale edemeyeceklerini, bunun sanatçının ifade özgürlüğü ve küratörün bunu desteklemesi neticesinde bir durum olduğunu ilettikten sonra,müze işin üzerine "küratörü suçlayıcı" biçimde bir ifade ekleyerek,konuyu farklı bir mecraya çekmektedir. “Müze’ye haber verilmeden, projeküratörü tarafından histeri adlı farklı bir projesi sergiye dahil edildi”ibaresi çalışmanın bulunduğu kaide üzerinde yer almaktadır – Halbuki, sergiden önce hazırlanan kitapçıkta “Histeri” işi, künyesi ile yer almaktadır. Ayrıca, bir proje küratörü, projeye dair işlerini "müzeye onaylatmak" zorunda mıdır? Herbir iş için bir "bilirkişi" heyetine mi danışılacaktır?

c) Anti-pop’un “artvenue” isimli enstalasyonunun dört hafta önce müzeye sunulan, kurulumunun 6 günde yapılabileceği belirtilen ve müze tarafından reddedilmeyen projekurulum-planının onayı, sıkıntılı bir süreçten sonra, açılışa 2,5 gün kala onaylanmıştır. Mimari bir proje gibi detaylı bir hesaplamaya dayalı, müzeyi bir “olimpik yarış havuzu” olarak yeniden kurgulayan; yarışmacıların “start”aldıkları kulvarlar ve madalya kürsüsü ile vazgeçilmez bir bütün olan bu büyük ölçekli enstalasyonunun fiziksel olarak %95’lik bölümü 2.5 gün içerisinde yoğun bir emek sürecinde gerçekleştirilmiş, ancak madalya kürsüsü açılış saatine yetişmemiştir. Küratörün, “açılış gerçekleşti, işin nihai tamamlanmasını yarın yapalım” önerisini sanatçı kabul etmiş, ancak sonrasında sanatçı ve küratörün müze yönetimine ayrı ayrı ilettikleri; hazırda bekleyen madalya kürsüsünü mekana yerleştirme talepleri, müze-kurulu tarafından reddedilmiştir.

d) Açılış günü gerçekleştirilen ve Elgiz Müze katalogunun yırtılarak uçak yapılması ile sürdürülen eylem, müze ve proje arasında bir gerilime neden olmuştur. Müze, İnsel İnal’ın ürettiği eylem sonrasında uçak yapılan kağıtları toplayıp, çöp poşetlerine doldurarak kendi katalogunu çöpe atmıştır. Katalog, bir müzeler tarihi parçası olarak görülmeyip, meta değeri üzerinden değerlendirilmiştir.

Bunları bilginize sunuyoruz. Sergi kurulumu süresince müze yönetimi tarafından yapılan baskı ve zorlamalar ekseninde yaşadıklarımızı demokratik bir platformda ifade etmek ve görünür kılmak adına desteklerinizi bekliyoruz.

Fırat Arapoğlu

Sanatçılar

Anti-pop, Ali İbrahimÖcal, Alper İnce, Çağrı Saray, Eda Gecikmez, Elif Öner, Hülya Özdemir, İnselİnal, Mehmet Çeper, Orhan Cem Çetin, Özlem Şimşek, Rafet Arslan

NOTIFICATION BASED ON THE EXPERIENCES REARDING ELGIZ MUSEUM OF CONTEMPORARY ART, WITHIN THE SCOPE OF “MUSEUM INSIDE A MUSEUM” PROJECT EXHIBITION
Dear all,
We would like to inform you about the current situation and about what I, as the curator and 12 other artists faced during the realization period of the “Museum inside a Museum” Project Exhibition which was opened in April 5, 2012 in Proje 4L Elgiz Museum of Contemporary Art:
a) The expressions of Elgiz Museum of Contemporary Art, such as “We provide you the place”, “You are holding an exhibition in a museum” since the installation stage of the exhibition have made us feel that they are “doing a favor” by providing the place during the entire period. In the first release which was shared with the press without the approval of the Project Curator, it was introduced that the exhibition would be held in the “Project Rooms” – however, as it will be seen, the exhibition is inside the “museum”-, the name of one of the artists was not included in the release and by using the inscription “young curator” when introducing the curator, the real expression of the exhibition was tried to be described as some kind of an “amateur” discourse. Later on, after the objections of the Curator and the artist team, the museum has prepared the press release again and revised these issues under the topic “reminder”,without using “amended release” expression. The Curator, himself has written to the editors for the necessary corrections to be made in these releases which appeared in some web sites and in some publications.
b) Regarding the work named “Hysteria” of Elif Öner, the day after the opening of the exhibition (April 6, 2012) an information has been received that not only the work but even a computer was not in the place at all. After the Project Curator indicated that they could not intervene in the issue and this was the result of the freedom of the expression of the artist and the curator was supporting this act; a note “condemning the curator”was attached to the work by the museum and hence the main subject was tried to be distorted. The expression “A different project named ‘Hysteria’ of the artist has been added to the exhibition by the Curator without informing the museum” was put on the base of the work – however, the said work, “Hysteria”was included with all the related records in the booklet which was prepared before the exhibition-. Moreover, is a project curator obliged to get the“approval of the museum” regarding the works related to the project? Is it a must to consult with the “panel of experts” in every work?
c) The approval of the project installation-plan of the installation named “Art Venue” of Anti-pop which was submitted to the museum four weeks ago and was not rejected by the museum; had been approved 2.5 days before the opening, though it was emphasized that the said installation would take 6 days. 95% of this large-scaled installation, which was based on a detailed calculation as if in an architectural project and which rebuilt the museum like an “olympic pool”, having a medal platform and the lanes on which the contesters “start”; was completed physically in 2.5 days after a hard working period but the medal platform, an integral part of the work, could not be installed in time. The artist has accepted the suggestion of the curator that “the opening was realized, so it will be better to finalize the work tomorrow”, but later on, the demands submitted both by the curator and the artist separately to the administration of the museum, regarding the placement of the medal platform which was already completed, have been rejected by the museum council.
d) The protest carried out in the opening day by tearing the pages of Elgiz Museum catalogue and forming paper planes, created a tension between the Project and the Museum. After the act which was started byİnsel İnal, the museum collected the paper planes made from the catalogue pages and put them in waste bags and hence in a way they threw their own catalogue to waste baskets. By this way the catalogue was not considered as a part of the history of museums, but was evaluated as a commodity.
We submit all of these issues for your information. In order to express the pressure and constraints, which we experienced because of the administration of the museum during the installation of the exhibition, in a democratic platform and to make them visible, we expect your supports.
Fırat Arapoğlu
Artists
Anti-pop, Ali İbrahim Öcal, Alper İnce, Çağrı Saray, Eda Gecikmez, Elif Öner, Hülya Özdemir, İnsel İnal, Mehmet Çeper, Orhan Cem Çetin, Özlem Şimşek, Rafet Arslan
 

19 Nisan 2012 Perşembe

Şiir - Heykel Buluşması Esin mi? Şeytan Mı?


Fırat ARAPOĞLU

Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'ndan sergi ile ilgili konulara dayalı olarak sanatçılara bir özür mektubu iletilmiştir. Buna istinaden 19.04.2012'de yazdığım yazıyı kaldırmaktayım.


30 Mart 2012 Cuma

Müze İçinde Bir “Müze”/Museum inside a Museum


Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi Fırat Arapoğlu küratörlüğünde Müze İçinde bir “Müze” sergisine ev sahipliği yapıyor.

5 Nisan – 20 Mayıs tarihleri arasında Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi koleksiyon seçkisinde bir yenilik ile sanatseverleri karşılıyor, sürekli sergi ...ve değişen sergilerin yapılacağı alanda bir bölümleme. Sürekli sergi alanında Elgiz Koleksiyonu’nun olmazsa olmazları sergilenirken, geçici sergi alanında yakın dönem alımları sergileniyor. Eşzamanlı olarak, Fırat Arapoğlu küratörlüğündeki Müze İçinde Bir “Müze” konuk proje sergisi, Ali İbrahim Öcal, Alper İnce, anti-pop, Çağrı Saray, Eda Gecikmez, Elif Öner, Hülya Özdemir, İnsel İnal, Mehmet Çeper, Orhan Cem Çetin, Özlem Şimşek ve Rafet Arslan’ın yaklaşımlarıyla “müze” kavramını sorguluyor.
Neo-liberal ekonominin ve küreselleşmenin egemen olduğu ve her şeyin hızla değişmekte olduğu bir süreçte, çağdaş sanatta müzelerin, galerilerin, koleksiyonerlerin, sanatçıların artışının yarattığı bir ivme ile sermayenin ve tüzel kişilerin etkin oldukları bir kültür ve sanat ortamı ile karşı karşıyayız. Bu sürecin küresel ölçekte izdüşümünü yerelleşme, kültür, demokrasi, kamusallık ve toplumsallık kavramlarının sanatın sözlüğüne girmesinde ve içinde bulunduğumuz sürecin tam da bu tarihselliğin çıktılarının görünür olduğu bir zamanda yaşadıklarımızda görmekteyiz. Sahi, nedir bu “müze”?

Sergi:
• Yeni Koleksiyon Seçkisi
• Konuk proje Fırat Arapoğlu küratörlüğünde Müze İçinde Bir “Müze” Sergisi
Tarih: 5 Nisan – 20 Mayıs 2012
Mekan: Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi
Adres: Meydan Sokak Beybi Giz Plaza Maslak İstanbul
E-mail: info@elgizmuseumistanbul.org
Web: http://www.elgizmuseum.org/
Tel: 0212 2902525

(Afiş Tasarım: Evrensel Belgin)

Museum Inside a “Museum” EXHIBITION

Proje 4L/Elgiz Museum of Contemporary Art hosts “Museum Inside a “Museum”” exhibition, curated by Fırat Arapoğlu.
Proje4L/Elgiz Museum of Contemporary Art welcomes art-lovers with a novelty in its collection selection between the dates of April, 5 – May, 20 2012; a special section featured in the permanent exhibition and alternating exhibition space. In the permanent exhibition space, Elgiz Collection’s “must see” works take place, while in the temporary exhibition area newly acquired works are exhibited. At the same time, Museum Inside a “Museum” guest project exhibition, curated by Fırat Arapoğlu, is being exhibited with works by artists Ali İbrahim Öcal, Alper İnce, anti-pop, Çağrı Saray, Eda Gecikmez, Elif Öner, Hülya Özdemir, İnsel İnal, Mehmet Çeper, Orhan Cem Çetin, Özlem Şimşek and Rafet Arslan where they question the notion of “Museum” with their own approach.
In contemporary art today, we are faced with an acceleration in the number of galleries, collectors, artists and museums. This phase is dominated by neo-liberal economy and globalization, which brings to mind the emphasis of capital and corporate bodies in culture and art arena. On a global scale, we see the projection of this phase as localization, culture, democracy, publicization and communalization terms enter in the art dictionary and these historical outputs become visible for us in this time to see what we are living in. . Really, what is this “museum”?

Exhibition:
• Selection of New Collection
• “Museum Inside a “Museum”” guest project exhibition curated by Fırat Arapoğlu
Date: April, 5 – May, 20 2012
Exhibition Area: Proje 4L/Elgiz Museum of Contemporary Art
Address: Meydan Sokak Beybi Giz Plaza Maslak İstanbul
E-mail: info@elgizmuseumistanbul.org
Web: http://www.elgizmuseum.org/
Tel: 0212 2902525
(Poster Design: Evrensel Belgin)

31 Aralık 2011 Cumartesi

Güncel Sanatta Gündem: Sansür




Güncel
Sanatta Gündem: Sansür


Fırat ARAPOĞLU


Sanatçılar, küratörler, eleştirmenler ve sanat tarihçilerinin belki de uzun zamandan sonra ilk kez bir olay etrafında kinik bir tavır sergilemedikleri, görüşlerini ifade ettikleri ve saflarını belirginleştirdikleri bir süreçteyiz. İstanbul Modern’in eğitim atölyelerini desteklemek üzere bazı sanatçılardan yapıt istemesi ve 10 Aralık’taki galada Bubi’nin “Oturak” isimli yapıtını sergilememe kararı alması; Leyla Gediz’in yapıtlarını İstanbul Modern’den çekme kararını açıkladığı basın açıklamasında belirttiği üzere, müzenin “bağış günlerinde ne tip eserlerin “rahat satıldığına” istinaden bir “örnek eser listesi” yollaması, bu süreci etkiledi ve güncel sanat dünyasındaki birçok ismin de şoke olmasına neden oldu.


Genel olarak bakıldığında ortada altı farklı grubun gözüktüğü görülüyor: a) AICA - Türkiye (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) b) UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) c) Hakan Akçura’nın öncülüğünde yazılan “sansür” metnine imza atanlar (ki aralarında bulunmaktayım) d) Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Neriman Polat, AtılKunst’un aralarında
bulunduğu, olayı yine “sansür” olarak isimlendiren, ama Akçura’nın metnine katılmayan bir sanatçı grubu e) Tüm bu sürece dair hiçbir örgütlenmeye gitmeyen ve olaya katılmayan sanatçılar f) Bu olaya girmeye çekinenler – gölgesinden korkanlar - ya da hiçbir fikri olmayan sanatçı müsveddeleri.


Sansür kavramı, “demokrasi” kavramı gibi problemli ve rahatlıkla manipüle edilebilen bir kavram – ki bunun da izdüşümleri günlük yaşamda fazlasıyla hissedilmekte. Bir yayının ya da yapıtın “iktidarca” denetlenmesi ve gösterimine izin verilmemesi olarak tanımlanan sansürün işte bu bağlamda sanatçılar, sanat dernekleri, müzeler gibi kurumlar ve eleştirmenleri bir tartışma ortamına getirdiği muhakkak. Bu noktada basın bildirileri birbirini takip etti ve ortaya tam anlamıyla bir kaosun çıkmasına neden oldu ki; ben bu kaosun verimli bir sürece ön ayak olacağını ummaktayım. Peki, Bubi ve İstanbul Modern arasında yaşanan bu süreçte şu an
elimizde olanlar neler?

Öncelikle benim de üyesi olduğum dernek olarak AICA Yönetim Kurulu’nun süreci iyi değerlendiremediğini, taraf olmamayı seçtiğini zannederken, büsbütün UPSD gibi bir kurumla – birazdan değineceğim – yanyana algılandığını düşünmek gerekiyor. AICA homojen bir kitle değil, monolitik düşüncelere de sahip değil – Akçura’nın başlattığı imza sürecindeki ilk imzacılar arasında AICA’dan Ali Akay, Beral Madra, Pelin Derviş, Ferhat Özgür ve bu metnin yazarı bulunuyor. Bildiri metinlerinde nominal olmamaları – metinde İstanbul Modern’in ve Bubi’nin adının geçmemesi başlı başına bir fecaattir – da işin cabası. UPSD her zamanki gibi Bedri Baykam’ın kişiliği üzerinden olaya dahil olmuş, sözde yönetim kurulu olarak isimlendirilebilecek bir biçimde basın bildirileri kaleme almıştır. Şu açık ki, UPSD’nin ulusalcı yaklaşımını tasvip etmek olası değil ve metinleri Baykam’ın yazdığını anlamak için, onun yazılarına biraz aşina olmak yeterli. UPSD’nin kendisini aklama sürecinde AICA adını kullanması da pozisyonlarını
sağlama adına net ortada.

27 Aralık’taki İstanbul Modern’deki konuşma sonrasında AtılKunst, Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Gözde İlkin ve Güneş Terkol, “Hayal ve Hakikat” sergisindeki çalışmalarını geriye çektiler. Bubi Hayon’un duruşunun “ikircikli” olduğunu belirtirlerken, olayın tam anlamıyla bir “sansür” olduğunun net altını çizdiler – UPSD’yi anlamak zor değil ama, işte AICA’nın bu “netliği” sergileyememesi iyi bir sınav olmadı. İstanbul Modern’in olaya kesinlikle dahil olmaması ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu’nun da bu sessizliği sürdürmesi krizi iyi yönetemediklerine ve zan altında kalmalarına neden olmuş durumda. Bundan sonraki süreçte ne gibi bir açıklama yapacaklarını bilemem – ki Levent Çalıkoğlu’da bir AICA üyesi olduğunu belirtelim.

Sonuç olarak, bence, alınması gereken karar Bubi’nin çalışmasının satılmama riski olsa bile yine de gala gecesine alınması ve müzayedeye katılmasıydı. İstanbul Modern’in gala gecesinde sergilenmesi için ürettiği "Oturak" adlı işinin sergilenmesinin sakıncalı bulunması, kelimenin tam anlamıyla sansürün alasıdır. Yapıt açık bir biçimde sansüre uğramıştır. Hayal ve Hakikat Sergisi’nden işlerini çeken sanatçılar ve AICA’nın burada gözden kaçırdığı nokta, Bubi’nin bu yaklaşımı net bir biçimde sansür olarak adlandırması ve imza kampanyası için Hakan Akçura’nın nezdinde imza atanlara teşekkür etmesidir. Sonuca bağlamak gerekirse – ki bu ertelenen bir “geçici” sonuçtur – bu tartışmanın, güncel sanatta yarattığı kırılmanın verimli bir kanala akacağı muhakkak. Öncelikle dernekler bir özeleştiri sürecine girecekler – UPSD’den bunu beklemek mümkün değil -, sanatçılar ve küratörler kurumlar ile olan ilişkilerini gözden geçirecek ve son olarak zaten sayıları adam akıllı az olan eleştirmenler de hızlı karar alma ve uygulama noktasındaki zamanlama hataları için bir ders almış olacaklar. Kinik tavır sergileyenler içinse verimli bir gelişme yok, politik-miş gibi davranmaya ve piyasaya entegre davranmaya devam edecekler, sanat tarihinin onları asla bir “öncü” olarak anmayacağını bilmeden.

(31 Ocak 2011 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.)




21 Aralık 2011 Çarşamba

Programlanmış Kinetik Heykeller İzleyiciye Ne Anlatır?





Programlanmış Kinetik Heykeller İzleyiciye Ne Anlatır?
Selçuk Artut’un “Sonsuza” Sergisi Üzerine

Fırat Arapoğlu


Doğada hareketin olası durumlarını görünür kılma adına, modern zamanlar için makine ve teknolojinin bir tür olumlanmasını yansıtan, ama günümüz için daha ziyade “oyun” ve “görüntünün doğası” gibi konseptler üzerinden tanımlanan kinetik heykel
uygulamaları, bu kez CDA – Projects’te Selçuk Artut’un “Sonsuza” başlıklı solo sergisinde karşımıza çıkmakta ve sergide yer alan dokuz adet kinetik programlanmış heykel, çok çeşitli kavramları sorgulamaya açmakta.


Kinetik uygulamalar “heykelin” aktüel, “an”lık canlılığı içerisinde hem bir “sürecin” parçası olma durumunu hem de, minimal düzeylerde ele alınsa da, sosyal ve politik bir konumlanmayı vurgulama olasılığına sahip. Bu noktada Artut’un çalışmaları, bu mirasın izlerini üzerinde taşımakla birlikte, bağlam içerisine “günlük yaşam” pratiklerini de dahil etmekte mi? Ya da minimal stilin varlığı, temanın kendisini ele vermede fazlasıyla ketum olarak algılanmasına mı yol açıyor?

“YENİ” MEDYA…

Sanatçının “Sonsuza Yapışık”, “Sonsuza Bahar”, “Sonsuza Beraber”, Sonsuza Karşı, Sonsuza Moment, Sonsuza Genç isimli, dairesel döngüler içerisinde spesifik bir fiziksel durumdan hareketle kavramsallaştırılan çalışmaları, izleyenleri tikel durumlardan sosyal ya da sosyo-psikolojik tümelliklere vardırmakta. Ama çalışmalarda herhangi bir sınıf, cinsiyet, etnisite vb. okumaya dair bir metaforun olmaması izleyiciyi iki noktada yorum yapma olasılığına sevk etmekte: a) Sınıfsal geçişlerin kaygan bir zeminde yürüdüğü bir süreçte homojen bir sınıf kavramının varolmadığının kabulüyle birlikte post-modern bir yorumla karşı karşıyayız b) Ya da hareket eden kürelerin üzerinde, herhangi bir işaretin “kasıtlı” olarak belirtilmemesi noktasında, bu durum izleyiciyi Umberto Eco’nun “açık yapıt” kavramı üzerinden geliştirilmesi amaçlanan bir okumaya doğru yöneltmekte.

“Sonsuza A – B” çalışması, iki nokta arasındaki doğrusal hareketi verirken, yer yer izleyene hız problemlerine dair bir mizahı anımsatmıyor değil; “Sonsuza Düzenlenmiş Kaos” çalışmasında ise, evrenin daimi bir akış halinde olduğundan hareketle Artut’un Herakletios’tan – “Herşey akar” - , Fütürizm’e- Henri Bergson - ve oradan Fluxus’a referanslar taşıdığı gayet açık. Bu daimi akışın kavranması, aslında sanat işlerinin kategorize edilememe iddiasının bir ön-savunması olarak görülebilir.

Etkileşim Aracılığıyla İzleyiciyi Katılımcıya Dönüştürme
Selçuk Artut’un, Joe Jones’un enstrümanlara bağladığı küçük motorlarla interaktif bir etkiyi
sağladığı çalışmalarına yakın bir mantıkta kurguladığı “Sonsuza Anlamsız” heykelini sona bırakmamın nedeni, diğerlerine oranla içerisinde taşıdığı “deneyim” durumundan dolayı. İşi alımlayan izleyicinin “işi” tamamlamak için aktive etmesi gereken bir durumu imleyen çalışma, bu haliyle diğer işlerin kinetikliğinden “etkileşimli” olması bağlamında ayrılmakta ve izleyiciyi aktif bir “katılımcıya” dönüştürerek, Fluxus düşüncesine yakınlaşmakta. Bu çalışmada rahatlıkla, Artut’un sergi kitabının tamamında vurgulamaya çalıştığı mantıksallık içerisinde, “heykel” ve “felsefenin” iç içe geçtiğini ileri sürebilmek olası.

Zen Budizm’in John Cage’in varlığında cisimleşmesi ve dünyanın bu izlekte daimi bir akışkanlık ve değişim içerisinde olduğunun kavranması, Jean Tinguely’nin kinetik yapıtlarında sistemin iskeletini tercihen seyirciye göstermesi, ama Artut’un bunun tam tersi biçimde çalışma yapısını saklaması; öte yandan devreye bir şekilde Nam June Paik’in de girmesi… Bu dizge, Artut’un çalışmalarında sanat tarihsel bağlamda süregelen düşünsel ve tarihsel öncülleri açıklıyor. Zira, Artut’un Replikas grubunun bas gitaristi olmasının da deneysel müzik bağlamında onu, özellikle,
Cage ve Fluxus’a bağladığını görmek mümkün. Öte yandan bu çalışmaların Huizinga’nın “Homo Ludens”ine bağlanmaması için de hiçbir sebep yok, zira kendisinin katalogda bahsettiği gibi – bu katalogun basımının yetkinliği ve kalitesi ile ilgili CDA Projects’i kutlamalıyım – 8 aylık oğlu Kaya’nın kahkahaları en azından benim kulaklarıma kadar geldi. Hız, mekanik, modernizm/post-modernizm, kaos, oyun, etkileşim vs kavramların sorgulandığı “Sonsuza” sergisi 31 Aralık’a kadar CDA – Projects’te (212 251 12 14).
(14 Aralık tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır).

10 Ekim 2011 Pazartesi

54. Venedik Bienali Üzerine Ertelenmiş Yazılar I


54. Venedik Bienali Üzerine Ertelenmiş Yazılar I


Fırat ARAPOĞLU


Bienallerin ömrü sona mı eriyor acaba ve Baudrillard’ın yazdığı gibi sanat çoktan çekip gittiği, halde yok oluyormuş gibi yapmayı mı sürdürüyor? Venedik Bienali alanlarından Giardini’deki tuvaletlerden birisindeki duvar yazısında “Art should be about fucking, not masturbating” (Sanat s.işmekle alakalı olmalı, mastürbasyonla değil) yazarken, acaba haklı olduğu yerler var mı?


Bu ve buna benzer düşüncelerle Gairdini’den içeri girdiğinizde, bazı ülke pavyonları ekseninde ana mekanın girişinde sizi Josh Smith’in Iluminations yazısı karşılıyor. İçtenlik ve ironinin iç içe geçtiği bu çalışmaya yaklaşırken sizi ulusallık, din ve tarihin bir kurgulama olduğunu vererek, onların simgelerini boşaltan Latifa Echakhch’ın boş bayrak direklerinden geçiyorsunuz. Bu çalışma kanımca bienalin en vurucu işlerinden.


Giardini bahçesi girişindeki pavyonlardan en dikkat çekeni İspanyol pavyonu denilebilir rahatlıkla. Dora Garcia’nın “Lo inadecuado” (yetersiz, eksik) çalışması işgal etme mantığı üzerinden sergi düşüncesini yer değiştirmeye uğratıyor; kapıda size yakınlaşan ve anlamadığınız bir dilde size konuşarak dilenen bir genç siz anlamsızca bakıp, uzaklaşırken birden haykırarak içerde hazırlanan ve üzerinde inadecuado yazan platform üzerinde koşmaya başlıyor. Bu etkileyici çalışmanın referanslar arasında elbette John Gay’in “Beggar’s Opera”sı var. Etkileyici yerleştirmesiyle Hollanda pavyonundaki 8 sanatçının kolektif işleri de önemli. Opera Aperta/Loose Work temalı yerleştirme özellikle ayna ve yansıma kullanımı ile daha girişten itibaren izleyiciyi içine çekiyor.


The United States of America


Amerika Birleşik Devletleri pavyonu, kendi kendisinin ironisini yapma, itiraf ve ifşa kültürüne sahip bir sistemin sunumu noktasında dört dörtlük. Tabii bunun yanında hayallerinizin uçsuz bucaksız olabilmesi noktasında “bütçe” konusunun önemi de açık. Jennifer Allora & Guilermo Calzadilla’nın yer aldığı pavyonda neler yok ki; Indianapolis Museum of Art’ın sunumunda ters çevrilmiş bir tank üzerinde belirli aralıklarla tankın sağ paleti üzerinde koşan performansçılar, bir solaryum cihazı içerisinde bronz döküm bir özgürlük anıtı ve devasa bir kilise organ biçiminde tasarımlanan bir ATM (Sırasıyla Track and Field, Armed Freedom ve the Algorithm). Tüm bunların ışığında özellikle tankın çalışma anlarında, tüm dikkatleri gürültüsüyle kendisine çekiyor Track and Field.


Diğer önemli bir sunumu Fransız pavyonundaki Christian Boltanski. Sanatçının bir matbaa basım makinesi şeridi biçiminde tasarlanan dizge içerisinde çalışma ağları, belirli aralıklarla verilen vardiya zilleri modernitenin bant üretimiyle dijitalize olan üretim çıktıları arasındaki bağları işaret etmesi açısından oldukça önemli. Bunun dışında Güney Kore Pavyonu’nda Nam June Paik, Joseph Beuys, Marcel Duchamp ve John Cage’e bir atıf olarak tasarlanan çiçekli askeri kıyafetler, Lee Yongbaek’in ustalıklı bir tasarımını işaret ediyor, tabii Nam June Paik, Shigeko Kubota gibi öncü sanatçıların mirasının izlerini taşıyarak; bunun aksine 1960’ların Ongaku gibi devrimci gruplarına sahne olmuş Japonya Çağdaş Sanatı’nın artık “ileri teknoloji ürünü bir dekorasyon malzemesine” dönüşmesi bir o kadar anlamsız bir sürece işaret veriyor. Tabaimo’nun teleco-soup’u etkileyici mi? Evet, ama o kadar.


Bunların dışında Venedik Pavyonu’ndaki Mariverticali (Fabrizio Plessi) çalışmasında gondollar içerisine yerleştirilen ve düşey olarak akan suyu gösteren yerleştirme, hem prodüksiyon hem de etkileyicilik açısından göze çarptı, Romanya Pavyonu’nun sol vurgularla oynadığı anarşist rol, Venedik Bienali’ndeki yeri – kendileri bunu ironize etse de – sorgulamaya açık.


Tüm bunların haricinde tüm Giardini’yi bir kısa yazıda değerlendirmek çok zor. Akıllarda kalan işler Maurizio Cattelan, Philippe Pareno, Jacopo Robusti – Tintoretto (bienale dahil bir usta düşüncesi ustaca geldi bana açıkçası), Cindy Sherman, Sigmar Polke, Llyn Foulkes. Arsenale izlenimlerini bir sonraki yazıya bırakalım.


(11 Eylül 2011 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlandı).

23 Eylül 2011 Cuma

Performance Days / Berlin und Istanbul Tell Me













“Performance Days / Berlin und Istanbul Tell Me”


Mica Moca Project Berlin hosts performance days curated by Firat
Arapoğlu “Performance Days / Berlin und İstanbul Tell Me” between September 23rd –
September 24th, 2011

Fırat Arapoğlu
Insel Inal

The “Berlin und İstanbul: Tell Me” event which follows suit same points between the theory
of prosthetic memory and random access memory (RAM) is aimed to construct a platform in
which the communications will be questioned in the model of powers, capitalist production
and consumption were builded. The event incarnated in the bodies – and with “bodies” -
through the performance days is aimed also to create an experience will be composed Fırat
Arapoğlu and İnsel İnal from İstanbul and 3 performance artists from
Berlin in the shape of defining the lack of dialog pointing out a prosthetic memory.

The basic motto of event can also be shown as “Not What You See”. The prejudices have
been constructed and embedded in RAM to date may be turned out. Therefore all the
performances will be edited in an interactive way with audiences – participants – and so it
will be aimed a total participation.

RAM, Prosthetic Memory and to turn out the perception constructed in the society and its
using. The inquiries like this will betray the “realities” that manipulated in culture, art and
politics at the same time. Therefore many conceptions desired to throw away in the depth of
history and to be forgotten may be discovered with one-to-one interaction. This is an effort to
ask “new” questions instead of finding answers. Then İstanbul und Berlin can tell each other
this through this event: Tell Me!

Curator: Firat Arapoglu

Participants:

Fırat Arapoğlu

İnsel İnal


Performances will be participatory or interactive projects:

İnsel İnal

Tell me a Message

30 Minutes

The performance to be realized by İnsel İnal together with the audience in an interactive way
investigates the feeling of the one outside itself, i.e. “the other” by touching upon the body
and the issue of exchanging of the power in art. The power in art is being re-fictionalized by
means of dichotomies of active and passive.

In artistic presentations the artist provides services. But this performance will invert this case
of providing services itself. The audience will be paid in an interactive manner due to making
massage to the artist and the artist will relax. Maybe the art will be useful in this way.

http://inselinal.blogspot.com/

The Judgment of Paris Performance 1964 (by permission of Ken Friedman)

60 minutes

The performer will present three images as an installation. Beneath each image is a shelf or
platform. Each viewer may choose the image he judges most beautiful. A golden apple is
placed beneath the chosen image. The total selections will be recorded at the end and thw
winner will be announced.

http://firatarapoglu.blogspot.com/



Performace Orders:

1) September 23rd, at 21:00 – 22:30
İnsel İnal, “Tell me a Message”
2) September 24th, at 21:00 – 22:30
Fırat Arapoğlu, “The Judgement of Paris”

Contact

Mica Moca project berlin e.V.
Lindower Strasse 22
13347 Berlin

projectberlin@micamoca.com
www.micamoca.com